Parti Programı ve Tüzüğümüz
24 Temmuz 2002 de kurulan partimizin kurucu Genel Başkanı merhum Prof.Dr.Mümtaz Soysal’dır.
2008 yılında ki kongremizden sonra Türkiye’de bir ilki gerçekleştiren partimiz partinin en üst yönetim organı olarak Parti Meclisini seçmiştir.
Parti Tüzüğümüze göre Parti Meclisinin aldığı kararları Genel Başkan ve Genel Sekreter uygulamak zorundadır.
Partimizin en yüksek idari organı Parti Meclisimiz de sizleri de aramızda görmek istiyoruz.
BAĞIMSIZ CUMHURİYET PARTİSİNİN YENİLENEN TÜZÜĞÜ
8 Mart 2015
BÖLÜM I
GENEL İLKELER
A. KURULUŞ ve AMAÇ
Kuruluş
Madde 1 – Bağımsız Cumhuriyet Partisi, bu Tüzüğe ekli listede açık kimlikleri yazılı kurucular tarafından
24 Temmuz 2002 günü kurulmuştur.
Parti’nin kısaltılmış adı BCP’dir.
Parti’nin genel merkezi, Ankara’dadır.
Parti’nin simgesi “SİYAH DAİRE İÇERİSİNDE IŞILTI VE ALTINDA AYDINLANMAYA ÇALIŞAN DÜNYA VE TÜRKİYE SÜLİYETİDİR” resmi ve ‘BCP’ kısaltmasıdır.
Amaç
Madde 2 – BAĞIMSIZ CUMHURİYET PARTİSİNİN amacı;
“Milli Mücadele” ruhuyla;
Yön duygusu gelişmiş;
Kendine güvenen ve kendi aklının ve emeğinin gücüyle kurtulacağına inanan;
Sürekli özgürleşme, gelişme ve çağdaşlaşma hedefine yürüyen;
Güçlü bir demokratik sosyal hukuk devletinin yönlendiriciliğinde;
Refahı, mutluluğu hak ettiğine inanan ve onun için çaba gösteren;
Kültürel çeşitliliği ve renkliliğiyle birlik, bütünlük ve barış içinde yaşamaya azmetmiş;
Eşitlik, hak, adalet ve kardeşlik duyguları gelişmiş özgür bireylerden oluşan bir toplum yaratarak, Türkiye Cumhuriyeti’ ni çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmaktır.
Siyasal Anlayış
Madde 3 – Bağımsız cumhuriyet partisi;
Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli olan; tam bağımsızlık, cumhuriyetçilik, ulusalcılık, halkçılık, devletçilik, laiklik ve devrimcilik ilkelerine,
Evrensel insan haklarına, temel özgürlüklere, gerçek demokrasiye;
Eşitlik ve sosyal adalet anlayışına dayanan ve
Ülkenin ekonomik, toplumsal, kültürel kalkınmasına , ülkenin üniter yapısının korunmasına ve bilimsel çalışmalara öncelik veren bir Partidir.
Temel İlkeler
Madde 4 – BAĞIMSIZ CUMHURİYET PARTİSİNİN gücü, aklı özgürleşmiş, bağımsız düşünebilen, bilinçli, sorumlu ve yurtsever üyelerinden ve Türkiye Cumhuriyeti halkından gelir.
Bağımsız cumhuriyet partisinde temel öge üyelik ve gönüllülüktür. Üyeler, siyasal yaşamda görev almayı onurlu bir toplum hizmeti sayarlar. Siyasal görevleri, toplumun ve halkın yararına hizmet alanları olarak anlar; siyaseti halka hizmet ve halkın sorunlarını çözme çabası olarak kabul ederler.
Üyeler, ortak aklın ve ortak başarının erdemine inanır ve Partiyi büyütmek için birlikte çaba gösterirler.
Bağımsız cumhuriyet partisinde, görev ya da yetkisine bakılmaksızın her üyesi ile birlikte vardır. Parti görevleri, Parti içi demokrasi ilkeleri, Tüzük kuralları ve siyasi partiler kanunu içinde her üyeye açıktır.
Parti, üyelerinde bu nitelikleri geliştirmek için Parti içi eğitime önem verir.
Parti, hiçbir biçimde cinsiyet ayrımcılığı yapmaz; gençlerin ve kadın üyelerinin Partide etkin rol ve görev almalarını sağlar.
Sanata ve sanatçılara önem verir
Parti, engelli yurttaşların Partiye katılmaları ve etkin rol almaları için gerekli önlemleri alır.
BÖLÜM II
ÜYELİK
A. ÜYELİĞİN BAŞLAMASI
Başvuru
Madde 5 – Siyasi Partiler Kanunu’ndaki koşulları taşıyan ve bu Tüzüğün koyduğu kuralları benimseyen her Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı, Bağımsız cumhuriyet partisine üye olabilir.
Üyelik başvurusu, üyelik başvuru belgesiyle, ilçe, il ve Genel merkez yönetimlerine, Partinin yetkilendirdiği kişilere ve bilgisayar ortamında açılan başvuru yerlerine yapılır.
Başvuruda yapılacak işlemler, başvuru belgesinde yer alacak bilgiler ile belgenin çoğaltma, dağıtma, tutulma ve kullanma biçimi, üyeliğe geçiş süreci ile başvuru yerleri yönetmelikle düzenlenir.
Üyeliğe Giriş
Madde 6 – Üyelik, il ilçe başkanlıkları veya genel sekreterliğe yazılı müracaat ile başlar. Üyelik müracaatı en geç üç ay içerisinde Merkez Yönetim Kurulu tarafından onaylanır. Üyeliğe kabul edilmeyenlere gerekçesi yazılı olarak bildirilir. Üyeliğe kabul edilmeyen kişiler izleyen ilk Büyük Kurultayda duruma itiraz edip üyeliğe kabulünü talep edebilirler. Büyük Kurultayın itiraz üzerine vereceği karar kesindir.
Üyelerin seçme ve seçilme hakları Merkez Yönetim kurulu tarafından üyeliğin onaylanmasıyla başlar.
İl ve İlçe başkanlıklarına yapılan üyelik başvurusu otuz gün içinde Genel Sekreterliğe ulaştırılmak zorundadır.. Üyeliğe uygun olmayan kişilerin üyelik başvuruları ile birlikte İl ve İlçe başkanlarının üyelik başvurusuna ilişkin olumlu yada olumsuz görüşü de yazılı olarak başvuru ile birlikte Genel Sekreterliğe gönderilir.
Parti içi eğitim üyeliğin gereğidir. Üyelerin alacakları eğitim Merkez Yönetim Kurulu tarafından programlanır. Merkez Yönetim Kurulu, eğitim programını kendisi uygulayabileceği gibi, il ve ilçe başkanlıklarını da görevlendirebilir.
Üyelere Genel Sekreterlikçe bastırılan üye kartı verilir.
B. ÜYELERİN HAK ve YÜKÜMLÜLÜKLERİ
Üyelerin Hakları
Madde 7 – Bağımsız cumhuriyet partisi üyelerinin Parti’den gerçekleştirilmesini isteyebilecekleri haklar şunlardır:
a) Tüzük ve programlarda yer alan konuların gerçekleştirilmesini isteme hakkı,
b) Organlara seçme ve seçilme hakkı,
c) Organ ve birimlerden görev isteme ve katılım hakkı,
ç) Parti’nin Tüzük, Program ve politikaları ile ülke sorunları konusunda öneride bulunma hakkı,
d) Parti’nin işleyişi ile ilgili bilgilenme hakkı,
e) Eğitilme hakkı.
Üyelerin Yükümlülükleri
Madde 8 – Bağımsız cumhuriyet partisi üyelerinin Partiyle ilgili yükümlülükleri şunlardır:
a) Miktarı Tüzük’te belirtilen ödentisini düzenli olarak ödemek,
b) Parti Tüzük, Program ve politikalarını izleyip öğrenmeye çalışmak,
c) Toplumsal yaşamın ve Parti görevlerinin gerektirdiği yetenekleri kazanmaya çalışmak,
ç) Parti’nin düzenlediği eğitim çalışmalarına eğitici ya da eğitilen olarak katılmak,
d) Parti’nin Tüzük, program ve politikalarını anlatarak Partiye yeni üyeler kazandırmak,
e) Seçimlerde Parti’ye ve Parti’nin adaylarına oy kazandıracak çalışmalar yapmak,
f) Siyasal çalışmalarda hukuk ve ahlâk kuralları ile Parti ilkelerine uymak,
g) Kişilere değil, program ve Tüzük’te öngörülen siyasal düşünce ve ilkelere bağlı olarak siyaset yapmak,
ğ) Yasa, Tüzük, Program, yönetmeliklerle ve Parti organlarınca verilen diğer görevleri yerine getirmek.
C. KAYITLARIN TUTULMASI
Parti Kütüğü
Madde 9 – Üyelikle ilgili bütün işlemlerde tek geçerli kaynak Bağımsız cumhuriyet partisi Parti Kütüğü’dür.
Parti üyeleri ve çeşitli nedenlerle üyeliği sona erenlerle ilgili bilgileri içeren Genel Merkez üye kayıt dosyasına “Parti Kütüğü” denir. Parti Kütüğü’nden hiçbir bilgi silinemez.
İlçe ve il örgütlerinde üye listeleri başvuran üyelerin incelemesine açık tutulur.
Parti Kütüğü’nün düzenleme, tutulma ve Kütük’ten yararlanma biçimi Parti Kütüğü Yönetmeliği ile belirlenir.
Üye Kayıt Defterleri
Madde 10 – Üye başvuruları ve kayıtları, ilçe başkanlıklarında, Genel Sekreterce hazırlanmış ve ilçe seçim kurulu başkanlığınca onaylanmış defterlere kaydedilir.
İlçe başkanlıkları, Genel Sekreterce yasaların, yetkili kamu makamlarının ve Parti Kütüğü’nün gerekli gördüğü bilgileri içerecek biçimde düzenlenen ve ilçe seçim kurulunca onaylanan üye kayıt defterlerini kullanır.
Üye kayıt defteri, Genel Sekreter tarafından hazırlanan her ilçe üyelerini içermek
üzere Parti Kütüğü’nün ilgili bölümünden oluşturularak hazırlanan ve ilçe seçim kurulunca onaylanan listedir.
İlçe üye kayıt defteri ile Parti Kütüğü’nün çelişmesi durumunda , Parti Kütüğü’ndeki bilgiler geçerlidir.
Ç. ÜYELİK İŞLEMLERİ
Üyeliğe İtiraz
Madde 11 – Geçmiş yaşamı ile Partinin amaç ve tüzüğüyle çelişen eylemlerde bulunan siyasi olarak ahlaksızlığı tescilli olan, yüz kızartıcı fiil ve eylemlerde bulunmuş olan, kişilerin üyeliklerinin Merkez yönetim kurulu tarafından onaylanması durumunda bu tip üyeliklerin iptali için her üye zaman sınırı olmaksızın üyeliğe karşı Merkez Yönetim Kuruluna yazılı olarak itirazda bulunabilir. Yapılan itirazlar Merkez Yönetim Kurulunca karara bağlanır. Merkez Yönetim Kurulu kararlarına karşı Büyük Kurultayda itiraz edilebilir. İtiraz Üzerine Büyük Kurultayın vereceği kararlar kesindir.
Merkez Yönetim Kurulu Kararı ile Üye Yazımı
Madde 12 – Parti yararı gerekli görüldüğü durumlarda Genel Başkan’ca, Merkez Yönetim Kurulu ve parti meclisi üyelerince önerilenler, Merkez Yönetim Kurulu kararı ile üye yazılabilirler.
Yerdeğiştirme
Madde 13 – Kayıtlı olduğu ilçeden ayrılan üye bir ay içinde taşındığı ilçe başkanlığına başvurarak üyelik kayıtlarının getirilmesini ister.
Yerdeğişimi aynı ilçe tarafından ilgili örgüt birimlerine ve Genel Sekreterliğe yazılı olarak bildirilir.
Birden çok ilçede üye olunamaz. Bu yasağa aykırı davranılması durumunda, Siyasi Partiler Kanunu kuralları uygulanır.
Üyelikten Ayrılma
Madde 14 – Parti’den ayrılmak isteyen üye, ilçe başkanlığına yazılı olarak başvurur. İlçe yönetim kurulu, istemin ve imzanın kendisine ait olduğunu belirledikten sonra durumu bir hafta içinde ilgiliye, il yönetimine ve Genel Sekreterliğe yazılı olarak bildirir.
Üyelikten ayrılan kişiden Parti kimlik kartını geri vermesi, varsa diğer yükümlülüklerini yerine getirmesi istenir. Yükümlülüklerini yerine getirmeyenler için yasal yollara başvurulur.
Üyeliğin Düşürülmesi
Madde 15 – Parti üyeliği, disiplin kurulu kararı ile üyelikten çıkarılma; yasada aranan üyelik niteliklerinin kaybedilmesi; bir başka Partiye üye olma ve ölüm durumlarında düşer.
Üyelikten çıkarılma kararı ilgiliye bir hafta içinde yazılı olarak bildirilir.
……………………………………………………………………………………….
BÖLÜM III
ÖRGÜTSEL YAPI
A. PARTİ ÖRGÜT VE ORGANLARI
Örgüt
Madde 16 – Parti örgütü, büyük ve küçük kurultay, Onur kurulu, genel başkanlık, Merkez yürütme kurulu, parti meclisi, merkez disiplin kurulu merkeze bağlı komisyonlar, il başkanlığı ve il yönetim kurulu, il disiplin kurulları,il örgütüne bağlı komisyonlar ilçe başkanlıkları ve ilçe yönetim kurulu, ve ilçe örgütüne bağlı komisyonlar belde, mahalle ve köy temsilcilikleri, TBMM Parti grubu milletvekilleri, TBMM parti grubu tarafından oluşturulan komisyonlar, il genel meclisi ve belediye meclis üye grupları ve belediye başkanlarından ve partili belediye başkanlarının oluşturdukları birliklerden oluşur.
Örgüt kademeleri aşamalı olarak genel merkeze bağlıdır.
Genel Merkez Organları
Madde 17 – Parti’nin genel merkez organları şunlardır:
a) Büyük Kurultay,
b) Genel Başkanlık,
c) Parti Meclisi,
ç) Merkez Yönetim Kurulu,
d) Merkez Disiplin Kurulu,
e) Küçük Kurultay.
f) Onur kurulu
Seçimli organların görev süresi iki yıldır.
Parti, bunlar dışında merkez yürütme kurulu veya parti meclisi kararıyla yan ve yardımcı kuruluşlar, birimler ve danışma kurulları oluşturabilir.
B. BÜYÜK KURULTAY
Oluşumu
Madde 18 – Parti’nin en yetkili karar organı olan Büyük Kurultay; Genel Başkan, Parti Meclisi üyeleri, Merkez Disiplin Kurulu üyeleri ile Partili bakanlar ve milletvekilleri, Parti kurucuları,onur kurulu üyeleri ve il kurultaylarınca seçilen TBMM üye tam sayısının iki katı sayıda doğal delegeden oluşur.
Delegelerin illere göre sayısı illerin nufus yoğunluğu dikkate alınarak parti meclisi tarafından belirlenir.
Büyük Kurultayın Toplanması
Madde 19 – Büyük Kurultay iki yılda bir olağan toplanır. Gerek görülen hallerde parti meclisi kararıyla bir yıl ertelenebilir.
Merkez Yönetim Kurulu kararı, Parti Meclisi kararı ya da Büyük Kurultay delegelerinin beşte birinin yazılı çağrısı ile 45 gün içinde olağanüstü toplanır.
yeterli çoğunluk sağlanamaması durumunda ikinci toplantı bir gün sonra çoğunluk aranmaksızın yapılır.
Ülkenin içerisinde bulunacağı savaş anarşi terör doğal afet vs olağanüstü hallerde Büyük kurultayın yapılmasına fiziki imkanlar oluşturulamıyor olması durumlarında parti meclisinin kararıyla Büyük kurultay iki kez 1 er yıl ertenebilir.
Görev ve Yetkileri
Madde 20 – Büyük Kurultay’ın görev ve yetkileri şunlardır:
a) Parti’nin gelir gider kesin hesabını kabul ya da reddetmek,
b) Genel Başkan’ı, Parti Meclisi’ni ve Merkez Disiplin Kurulu’nu seçmek,
c) Parti Tüzüğü’nü değiştirmek,
ç) Parti Programı’nı görüşüp onaylamak,
d) Üyelikler konusunda yapılacak itirazları karara bağlamak
e) Gelir gider kesin hesabını kabul veya reddetmek,
f) Parti Meclisi’nin aklanıp aklanmamasına karar vermek,
g) Parti’nin bir başka Parti ile birleşmesine ve bu durumda Parti mallarının tasfiye biçimine karar vermek,
ğ) Yasaların ve Tüzüğün verdiği başka görevleri yapmak, yetkileri kullanmak.
Görüşme ve Karar
Madde 21 – Büyük Kurultay’ı, Genel Başkan, o yoksa Genel sekreter, o yoksa hazırda bulunan en yaşlı parti meclisi üyesi, parti meclisinden hiç kimsenin hazırda olmaması hallerinde hazırda bulunan en yaşlı üye kurultayı açar.
Genel Başkan genel başkanın olmadığı hallerde büyük kurultayı açan üye , önce kurultay başkanlık divanının seçimini sağlar. Divan bir başkan, iki başkan yardımcısı, üç yazmandan oluşur. Divan, önce genel başkana genel başkanın olmadığı hallerde büyük kurultayı açan üyeye söz verir.
Yasalarda ve bu Tüzük’te aksine bir hüküm bulunmadıkça Büyük Kurultay’da kararlar, katılanların salt çoğunluğu ile alınır.
Parti, Tüzük ve Programı’nda değişiklik yapılmasına ilişkin olan veya Parti politikasını ilgilendiren konularda karar alınmasına dair önerileri karara bağlamak için, bunların Genel Başkan, Parti Meclisi üyeleri , il başkanları veya kurultay üyelerinin en az yirmide biri tarafından yazılı olarak ileri sürülmüş olması gerekir. Divan tarafından öneriye ilişkin olarak öneri sahiplerine söz verilebilir. Bu öneriler, kurultayca karara bağlanır. Büyük Kurultayın aldığı kararlar kesindir.
Üyelik itirazlarına ilişkin olarak divan başkanlığına yapılacak yazılı başvurular, Büyük kurultay tarafından karara bağlanır. Büyük Kurultay kararları kesindir.
Parti politikalarının belirlenmesine örgütün görüşlerinin yansımasını sağlamak için Parti Meclisi veya Merkez Yönetim Kurulu’nca doğrudan doğruya ya da il örgütlerinden gelip bu organlarda tartışıldıktan sonra hazırlanarak Büyük Kurultay’a sunulacak rapor ve karar tasarıları ile Parti Meclisi tarafından kurulmasına karar verilmiş komisyonların adları, Genelsekreterlik tarafından kurultay tarihinin duyuruluşu ile birlikte il başkanlıklarına ve TBMM Parti grubuna gönderilir. Oluşturulacak komisyonlar için Parti Meclisi ve TBMM grubu ikişer, temsilciyi görevlendirir isimlerini genel sekreterliğe yazılı olarak bildirir ; iller de ise hangi kurultay delegelerinin hangi komisyonlara katılacaklarını il başkanlıkları Genel sekreterliğe yazılı olarak bildirirler. İl ve ilçe örgütleri ve temsilcilikler kendi bölgelerinde toplantılar yaparak rapor ve karar tasarılarına ilişkin önerileri görüşebilirler, bunları yazılı metin haline dönüştürebilirler.
Komisyonlarca hazırlanan raporlarla karar tasarıları büyük kurultayda görüşülerek karara bağlanır.
Parti organlarına seçim, yargı gözetiminde, çarşaf liste, gizli oy, açık sayım yöntemine göre yapılır. Seçimde bilgisayar ve diğer teknolojik olanaklardan yararlanılabilir.
Parti organlarında görev almak isteyen her üye divana ismini yazdırır, görev almak isteyen üyelerin tamamının adı soyadı dikkate alınarak liste hazırlanır. Liste hazırlanırken kura ile belirlenecek olan harften başlayarak üyeler adı ve soyadı alfabetik sıraya göre liste edilir. Oy kullanacak üyeler oy verecekleri kurulun üye sayısının en az yarısı kadar üyeyi işaretlemek zorundadır.
Aynı aileden ana baba, eş ve çocuklar ile teyze, amca hala gibi 1. derece akrabalar seçime katılabilirler ancak aynı organda görev alamazlar. Aynı organa seçilen akrabalar arasında kura çekilir.
Büyük Kurultay kararları tüm parti üyelerini bağlar, bu kararlar basın ve diğer yollarla en geç on beş gün içerisinde örgüte ve kamuoyuna duyurulur.
C. GENEL BAŞKANLIK
Genel Başkan
Madde 22 – Genel Başkan, Büyük Kurultay’a katılan üyelerin % 5 inin önerisi ile aday olanlar arasından, Büyük Kurultay delegelerinin salt çoğunluğun oyuyla gizli oylamayla seçilir. İlk iki oylamada sonuç alınamazsa, üçüncü oylamada en çok oyu alan genel başkan seçilir, Parti meclisi kararıyla konu ve uzmanlık alanına göre gerekli sayıda genel başkan yardımcısı görevlendirilebilir. Genel Başkan’a bulunmadığı zamanlarda yerine genel sekreter vekalet eder.
Merkez Yönetim kurulu ve Parti meclisi toplantılarına genel başkan, başkanlık eder. Genel Başkan’ın bulunmadığı hallerde genel sekreter, bu mümkün olmazsa en yaşlı merkez yönetim kurulu üyesi başkanlık eder. Merkez yönetim kurulundan hiç kimsenin olmaması halinde parti meclisinin en yaşlı üyesi başkanlık eder.
Genel Başkanlığın istifa, ölüm vs herhangi bir nedenle boşalması durumunda, Büyük Kurultay toplanıncaya kadar Genel başkanlık görevi, Genel sekreter tarafından yürütülür. Genel sekreterin istifa ölüm vs gibi durumlarla boşalması halinde Merkez yönetim kurulunun2\3 oyla gizli oy açık sayımla kendi içinden seçeceği bir üye, merkez yönetim kurulunda hiç kimse kalmaması halinde en yaşlı parti meclisi üyesi, parti meclisinin hiç üyesi olmaması durumunda en yaşlı parti üyesi genel başkanlık görevini geçici olarak yürütür. Yeni genel başkan, Büyük Kurultay’ı olağan hallerde kırkbeş gün içinde savaş seferberlik doğal afet, anarşi terör ve kaos, sıkıyönetim ilanı gibi olağanüstü hallerde ise bir yıl içinde toplantıya çağırır.
Görev ve Yetkileri
Madde 23 – Parti tüzel kişiliğini Genel Başkan temsil eder.
Genel Başkan, Büyük Kurultay ve disiplin kurulu dışında tüm organların başkanıdır. Disiplin kurulu dışında, her kademedeki yönetim birimini, kurulu, organı ve görevlileri, birlikte ya da ayrı ayrı toplantıya çağırabilir.
Genel Başkan, Parti örgütünün ve organlarının, yasa, Tüzük, Program ve büyük kurultay kararları doğrultusunda düzenli ve verimli çalışması için her türlü önlemi alır, çalışmalar yapar, yaptırır, izler.
Ç. PARTİ MECLİSİ
Oluşumu
Madde 24 – Parti meclisi,Büyük Kurultay tarafından seçilen yirmi iki asıl ve 11yedek üyeden oluşur.. Asıl üyeliklerden boşalma olması durumunda ön sıradaki yedek üye parti meclisi üyeliğine getirilir.
Parti Meclisi, resmi sonuçların alınmasından sonra bir hafta içinde kendiliğinden toplanır.
Parti Meclisi, iki ayda bir olağan, Genel Başkanın, Merkez Yönetim Kurulu’nun ve kendi üyelerinden üçte birinin yazılı önerisi üzerine Genel Başkan’ın çağrısı ile bir hafta içinde olağanüstü toplanır.
Parti Meclisi’nin sekreterya görevini Genel Sekreterlik yapar. Gündem Genel Başkan’ın ve üyelerin görüşleri alınarak Genel Sekreterlik tarafından hazırlanır,
Parti Meclisi’ne seçilenler, mal bildirimlerini açıklanmak üzere yedi gün içinde Genel Başkanlığa teslim ederler.
Parti meclisi üyeliklerinin istifa üyeliğin düşürülmesi ve ölüm gibi hallerde boşalması durumunda, yedek üyelerin tamamının bitmesi halinde, partideki en yaşlı üye doğrudan parti meclisi üyesi olur. Büyük kurultayda seçilerek görevlendirilen parti meclisi üyelerinin 14 tanesinin değişmesi durumunda olağan hallerde 45 günde olağanüstü hallerde bir yıl içerisinde Büyük kurultay toplanır.
Görev ve Yetkileri
Madde 25 – Parti Meclisi’nin görev ve yetkileri şunlardır:
a) Parti programını, büyük ve küçük kurultay kararları ile seçim bildirgelerini topluma benimsetmek için gerekli hedefleri belirlemek, çalışma programının ilkelerini saptamak,
b) Parti programı, Büyük ve Küçük Kurultay kararları ve seçim bildirgeleri doğrultusunda iç ve dış gelişmelerle ilgili politika ve stratejileri belirlemek,
c) Hükümet kurmaya, hükümete katılmaya, hükümetten çekilmeye cumhurbaşkanı adayı belirlemeye karar vermek,
ç) Seçimlere katılıp katılmamaya karar vermek, önseçim başta olmak üzere aday saptama yöntemini belirlemek, seçim bildirgelerini onaylamak,
d) uluslararası kuruluşlara üye olmaya karar vermek,
e) Genel Sekreter’i, Genel Sayman’ı 2\3 oyla genel başkan yardımcılarını ve diğer Merkez Yönetim Kurulu üyelerini salt çoğunlukla seçmek,
f) Merkez Yönetim Kurulu tarafından hazırlanan yönetmelik tasarılarını görüşüp karara bağlamak,
g) Yıllık bütçe, bilanço ve kesin hesabı inceleyip kabul etmek,
ğ) Merkez Yönetim Kurulu’nca hazırlanan Büyük Kurultay gündemini görüşüp karara bağlamak,
h) Genel Başkan’ın ya da parti meclisi üyelerinin üçte birinin yazılı önerisi ile Merkez Yönetim Kurulu üyelerini, gizli oyla ve salt çoğunlukla görevden almak,
I) Genel Başkan’ın ya da parti meclisi üyelerinin üçte birinin yazılı önerisi ile 2\3 çoğunlukla ve gizli oyla genel sekreter ve genel saymanı görevden almak,
İ)Genel Başkan’ın ya da parti meclisi üyelerinin üçte birinin yazılı önerisi ile 2\3 çoğunlukla ve gizli oyla genel başkan yardımcılarını görevden almak,
j) Genel Başkan’ın, Merkez Yönetim Kurulu’nun ya da parti meclisi üyelerinin üçte birinin , Merkez disiplin kurulunun yazılı önerisi üzerine disiplin cezalarının kaldırılmasına karar vermek,
k) Taşınmaz malların alımına yada satışına karar vermek,
l) Yasaların, tüzüğün ve programın verdiği diğer görevleri yapmak, yetkileri kullanmak.
D. MERKEZ YÖNETİM KURULU
Oluşumu
Madde 26 – Merkez Yönetim Kurulu,Genel Sekreter ve Genel Saymanla birlikte Parti Meclisi üyeleri arasından secilen 15 kişiden oluşur.
Üyeliklerin herhangi bir nedenle boşalması durumunda, Parti Meclisi üyeleri arasından yenilerini seçer.
Merkez Yönetim Kurulu üyeleri Genel Başkan ve Genel Sekreterle işbirliği halinde görev yaparlar.
Merkez Yönetim Kurulu üyeleri, bu kurulda yapılacak görev tanımlarına ve işbölümüne göre, örgütlenme ve programdaki çalışma alanlarından birini ya da birkaçını yürütmek, kendine bağlı birim ve komisyonları yönetmekle yükümlüdürler.
Görev ve Yetkileri
Madde 27 – Parti’nin en üst yönetim ve yürütme organı olan Merkez Yönetim Kurulu’nun görev ve yetkileri şunlardır:
a) Büyük Kurultay’ın ve Parti Meclisi’nin verdiği görevleri yapmak,
b) Parti Tüzüğü, Programı ve yönetmeliklere uygun olarak kendi içinde gerekli iş bölümünü yapmak ve çalışma programlarını hazırlayıp uygulamak,
c) Kendi üyelerinin, ve çalışma birimlerinin önerdiği projeleri görüşüp karara bağlamak,
ç) Parti Meclisi’nin gündemini hazırlamak,
d) Tüzük, program ve yetkili organ kararlarının gerektirdiği harcamaları yapmak,
e) Büyük Kurultay’a sunulacak çalışma raporu, kesin hesap ve bütçe önerilerini hazırlayıp Parti Meclisi’nin görüşüne sunmak,
f) Yönetmelik ve karar tasarılarını hazırlayarak Parti Meclisi’ne sunmak,
g) Örgütlenme ile Çalışma Programı’nda yer alan etkinlikleri yönlendirmek, bu konudaki ortak çalışmaları yürütmek için gerekli birim ve komisyonları oluşturmak, Parti üyelerini veya üye olmayan uzmanları görevlendirmek,
ğ) İki ayda bir parti meclisine çalışmalar hakkında rapor vermek
h) Yasaların, Tüzüğün ve üst organların verdiği diğer işleri yapmak.
E. GENEL SEKRETERLİK
Genel Sekreter
Madde 28 – Genel Sekreter, Parti Meclisi üyeleri arasından, gizli oy açık sayım ve üçte iki oyla seçilir. İlk iki turda üçte iki oyla seçilememe durumunda 3. turda en çok oyu alan genel sekreter olur.
Örgütün başvurma yazışma, kayıtların tutulması ve haberleşme yeri, Genel Sekreterlik’tir.
Genel Sekreter, Merkez Yönetim Kurulu kararı ile Parti meclisi içinden gerek gördüğü sayıda genel sekreter yardımcısı görevlendirilmesini isteyebilir; görevlendirilen genel sekreter yardımcılarının görev alanları yazılı olarak düzenlenir.
Genel sekreterliğin ölüm üyelikten düşürülme ve istifa gibi nedenlerle boşalması halinde parti meclisi içerisinden yenisi gizli oy açık sayımla seçilir.
Görev ve Yetkileri
Madde 29 – Genel Sekreter, Genel Başkan’a ve merkez yürütme kuruluna bağlı olarak görev yapar.
Görevleri şunlardır:
a) Parti’nin örgütlenmesi ile ilgili çalışmalara dair yazışmaları yapmak, haberleşmeyi sağlamak.
b) Merkez Yönetim Kurulu kararlarını uygulanmasını sağlamak, Merkez Yönetim Kurulu’ya karar tasarıları ve öneriler sunmak,
c) Partiyi mahkemelerde, devlet dairelerinde, özel ve tüzel kişilere karşı temsil etmek,
ç) Genel Merkez’e personel alımı konusunda Genel Başkan ve Genel Sayman’ın görüşünü alarak kadro tahsisi için Merkez Yönetim Kurulu’na öneride bulunmak,
d) Yasa, Tüzük ve yönetmelikle kendisine verilen diğer görevleri yapmak.
F. GENEL SAYMANLIK
Genel Sayman
Madde 30 – Genel Sayman, Parti Meclisi tarafından kendi üyeleri arasından gizli oy açık sayım ve üçte iki oyla seçilir. İlk iki turda üçte iki oy alınamaması halinde 3. turda en çok oyu alan üye genel sayman seçilmiş olur. Parti meclisi kararıyla gerekli sayıda genel sayman yardımcısı görevlendirilebilir. Genel saymanın yokluğunda genel başkanın görevlendirdiği genel sayman yardımcısı geçici olarak genel saymanlığa vekalet eder.
Genel sayman, Parti gelir ve giderlerinin yetkili kurulların kararına dayalı olarak toplanması ve harcanması ile açıklık ve dürüstlük ilkelerinin gerekli kıldığı her tür önlemi almak ve uygulamaları yapmakla yükümlüdür. Genel Sayman, bu uygulamalardan Genel Sekreterle birlikte bütün örgüt birimlerine karşı yetkili ve sorumludur.
Genel Sayman, Parti Meclisi üyelerinin sözlü ve yazılı sorularına yazılı olarak onbeş gün içinde yanıt verir.
Görev ve Yetkileri
Madde 31 – Genel Saymanın görev ve yetkileri şunlardır:
a) Parti gelirlerini yasal yoldan arttırmak,
b) Yıllık bütçe tasarılarını, yıl sonu bilançosunu ve kesin hesabı hazırlayıp Merkez Yönetim Kuruluna sunmak,
c) Harcamaları usulüne göre yapmak,
ç) Alımına yetkilendirdiği mal ve hizmetleri satın almak,
d) Parti mal varlığının ve demirbaşlarının korunmasını ve kullanımını gözetmek,
e) Parti’nin gelir ve harcamaları konusunda yetkili organları ve örgütü bilgilendirmek,
f) Yasaların, Tüzüğün, yönetmeliklerin verdiği diğer görevleri yapmak.
G. MERKEZ DİSİPLİN KURULU
Oluşumu
Madde 32 – Merkez Disiplin Kurulu,Büyük Kurultayca seçilen yedi kişiden oluşur,Kurultay, üç de yedek üye seçer.
Kurul, resmi sonuçların alınmasından sonra bir hafta içinde en yaşlı üyenin başkanlığında toplanarak iş bölümü yapar.
Ölüm üyeliğin düşmesi veya istifa hallerinde yedek üyelerden yedek üyeliklerin tamamının boşalması halinde ise partideki en yaşlı üye bir sonraki kurultaya kadar görev yapar.
Kurulda hukukçu olması hallerinde, başkanlık görevi hukukçu kimliği olan üyeye verilir. Şayet birden fazla hukukçu olması hallerinde seçim yapılır.
Görev ve Yetkileri
Madde 33 – Merkez Disiplin Kurulu’nun yetki ve görevleri ile çalışma esasları, Parti Meclisi tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
Ğ. KÜÇÜK KURULTAY
Oluşumu
Madde 34 – Küçük Kurultay, Genel Başkan’ın başkanlığında, Parti Meclisi, Merkez Disiplin Kurulu üyeleri, kurucular kurulu onur kurulu üyeleri TBMM grup yönetimi milletvekili ve bakanlar, il ilçe belde ve büyükşehir belediye başkanları ve il ve ilçe başkanları Merkez yönetim kurulu ve parti meclisi tarafından oluşturulmuş olan komisyonların başkanlarından oluşur.
Genel Başkan, Küçük Kurultay’ı yönetmek üzere divan oluşturulmasını sağlar. Genel başkanın bulunmadığı hallerde Büyük kurultayın açılış biçimine dair hükümler küçük kurultay içinde geçerlidir.
Küçük Kurultayın sekreterya görevini Genel Sekreterlik yapar.
Küçük Kurultay yılda en az bir kez olağan; Genel Başkan istemi, Merkez yönetim kurulu kararı, Parti meclisi kararı il başkanlarının veya Partili milletvekillerinin dörtte birinin yazılıçağrısıyla veya parti delege tam sayısının yüzde yirmisi nispetinde delegenin yazılı çağrısıyla olağanüstü toplanır.
Görevleri
Madde 35 – Bir danışma organı olan Küçük Kurultay’ın görevleri şunlardır:
a) Parti’nin il, ilçe ve beldelerdeki örgütlenme düzeyi hakkında merkez organlarını, milletvekillerini, bakanları ve il başkanlarını bilgilendirmek,
b) Genel Merkez ve TBMM’deki çalışmalar hakkında il örgütlerini bilgilendirmek,
c) İl örgütleri arasında iletişim ve dayanışmayı sağlamak,
ç) Örgütlenme ve Parti politikaları hakkında görüş bildirmek.
d) ülkenin içinde bulunduğu koşulları ve parti politikaları hakkında görüş bildirmek.
Küçük Kurultay kararları, salt çoğunluk, gizli oy açık sayım ile alınır. Uygun yöntemlerle 15 gün içerisinde örgüte ve kamuoyuna duyurulur.
H. GENEL MERKEZİN ÖTEKİ BİRİM VE KURULUŞLARI
Onur Kurulu
Madde 36 – Parti kurucuları ve partide en az altı ay genel başkanlık yapmış kişiler hiç bir onay ve karar olmaksızın doğrudan onur kurulu üyesidir. Parti ve ülke veya insanlık için için önemli hizmetleri olan bu üstün vasıflarından dolayı Büyük Kurultayda yüzde 10 nisbetinde delege tarafından önerilen ve beşte dört oyla kabul edilen kişiler de onur kurulu üyesi olabilirler. Onur kurulu üyeleri Büyük ve Küçük kurultaylarda doğal üyedir ve oy kullanabilirler. Onur kurulu parti işleyişi ve ülke gündemine ilişkin olarak taoplantılar yapabilir, kendi içerisinde görevlendirme yapabilir ve komisyonlar oluşturabilir, kararlar alabilirler. Onur kurulunun aldığı kararlar tavsiye niteliğindedir.
Parti Denetmenliği
Madde 37 – Parti örgütünün işleyişini izlemek, denetlemek ve çalışmaların kural ve düzenlemelere uygun yapılmasını sağlamak amacıyla Parti meclisi tarafından parti denetmenleri görevlendirilebilir.
Denetmenlerin görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışma yöntemleri yönetmelikle düzenlenir.
Yardımcı kurullar, Birimler ve Komisyonlar
Madde 38 – Parti’nin gereksinimleri doğrultusunda, bu Tüzük’te düzenlenen örgüt birimlerine yardımcı olmak ve çalışmalarını kolaylaştırmak amacıyla komisyonlar ve yardımcı kurullar oluşturulabilir.
Merkez Yönetim Kurulu, Parti Meclisi kararı ile genel merkeze yardımcı olmak üzere, Genel Başkana ya da diğer Merkez Yönetim Kurulu üyelerine bağlı birimler ve komisyonlar oluşturabilir.
Benzer görevlendirmeler Merkez Yönetim Kurulu kararı ile il ve ilçe örgütlerinde de yapılabilir.
Yardımcı kurullar, birim ve komisyonların oluşumu ve çalışma esasları yönetmelikle düzenlenir.
BÖLÜM IV
MERKEZ DIŞI ÖRGÜTLER
A. İL ÖRGÜTLERİ
İl Organları
Madde 39 – İl örgütü organları şunlardır:
a) İl Kurultayı,
b) İl Başkanı,
c) İl Yönetim Kurulu,
ç) İl Disiplin Kurulu,
d) İl Başkanlar Kurulu.
Organların Oluşumu
Madde 40 – İl kurultayları, Merkez Yönetim Kurulu’nun hazırlayacağı takvime göre iki yılda bir olağan; Merkez Yönetim Kurulu kararı, kendi üyelerinin beşte birinin çağrısı ya da seçim kurulunun seçim sonuçlarını iptali üzerine olağanüstü toplanır. Olağanüstü toplantı 30 gün içerisinde yapılır.
İl kurultaylarının tarihi il başkanlığının da görüşü alınarak, Merkez Yönetim Kurulu tarafından belirlenir genel sekreterlik ve il başkanlıkları tarafından en az 15 gün önceden duyurusu yapılır. Birinci toplantıda çoğunluk sağlanamaması durumunda ikinci toplantı bir gün sonra yapılır
İl kurultaylarının günü, yeri, saati ve gündemi, onbeş gün önce il, ilçe ve belde başkanlıklarında mahalle ve köy temsilciliklerinde ilan edilir.
İl kurultayları, üye sayısı beşyüzü geçmiyorsa üyelerle, bu sayı geçiliyorsa ilçe kurultaylarının ilçe üye sayısı ve oy oranlarına bağlı olarak seçtikleri sayısı parti meclisince belirlenen sayıdadelege ile ve doğal delegelerin katılımıyla toplanır. İl yönetim ve disiplin kurulu üyeleri kurultayın doğal delegesidir. Atanmış başkan ve yönetim kurulu üyeleri, doğal delege olamaz.
İl kurultaylarında divan, bir başkan, bir başkan yardımcısı üç yazmandan oluşur. Başkan ve yönetim kurulu üyeleri, kurultaylarında üyesi oldukları kurulun aklanması için yapılan oylamalara katılamazlar.
Kurultayı il başkanı açar, il bakkanının olmadığı hallerde il yönetim kurulunun en yaşlı üyesi, il yönetim kurulundan kimsenin olmaması hallerinde en yaşlı ilçe başkanı, ilçe başkanlarından hiç kimsenin olmaması hallerinde ise hazırda bulunan en yaşlı üye kurultayı açar ve divan oluşumunu sağlar.
İl başkanları, il kurultaylarınca üçte iki oyla seçilirler. İlk iki turda üçte iki oy alınamaması halinde üçüncü turda çoğunluk aranmaz. Seçim gizli oy açık sayım çarşaf liste ve yargıç denetiminde yapılır.
İl yönetim kurulu, il başkanı ile il kurultayının salt çoğunlukla seçtiği en az 7 üyeden oluşur; yarısı kadar yedek üye seçilir. İlyönetim kurulu 7 kişiden az olamaz.
Yönetim kurulu üye sayıları, merkez yönetim kurulunca nüfus yoğunluğu ve üye sayısı dikkate alınarak azaltılabilir yada çoğaltılabilir.
İl Disiplin Kurulu, il kurultayının kendi üyeleri arasından salt çoğunlukla seçtiği üç üyeden oluşur; aynı sayıda yedek üye seçilir.
İl Başkanlar Kurulu, ilçe başkanlarından ve belediye başkanlarından ve varsa o ilin milletvekilinden oluşur.
Merkez Yönetim Kurulu, Parti program ve politikalarına aykırı davranan, çalışmalarını yetersiz bulduğu ya da disiplin işlemi sonucu görevde kalması doğru bulunmayan organları üçte iki çoğunlukla görevden alabilir. Merkez yönetim kurulu salt çoğunluk kararıyla problem gördüğü ilde 30 gün içinde kurultay yapılmasına karar verebilir. Çeşitli nedenlerle boşalıp yedekleri de bulunmayan organların yerine geçici görevlendirme yapar; 30 gün içinde kurultay toplanarak yenilerinin seçilmesini sağlar. Fiziki şartların kurultay yapılmasına elvermedği durumlarda ise Merkez yönetim kurulu yeni bir geçici görevlendirme yapıncaya kadar ildeki en yaşlı üye boş bulunan göreve vekalet eder.
Herhangi bir ilde, tüm üyeliklerin ölüm ve istifa gibi nedenlerle boşalması, hallerinde merkez yönetim kurulu il organlarının devamını sağlamak üzere en yakın il örgütü üyelerinden geçici görevlendirme yapar.
İl organlarının oluşumu, görevleri ve çalışma esasları merkez organlarına uyumlu olacak biçimde yönetmelikle düzenlenir
B. İLÇE ÖRGÜTLERİ
İlçe Örgütü Organları
Madde 41 – İlçe örgütü organları şunlardır:
a) İlçe Kurultayı
b) İlçe Başkanı
c) İlçe Yönetim Kurulu
ç) İlçe Başkanlar Kurulu.
İlçe organlarının ve yardımcı birimlerinin oluşumu, yetki ve görevleri ile üye sayıları görevden alınma biçimleri, il örgütünün yapısına uygun olarak yönetmelikle düzenlenir.
İlçe kurultay delegelerinin seçimi, mahalle, köy ya da beldelerde ilçe seçim kurulunun denetimi altında, göstereceği yerde ve gerekli durumlarda birleştirilerek yapılır. İlçeyönetim kurulu 5 asıl ve yarısı kadar yedek üyeden oluşur. İlçe yönetim kurulu 5 kişiden az olamaz.
Büyükşehir belediye sınırları içinde, üyeler istedikleri ilçelerden bir tanesinin organlarına aday olabilirler.
C. BELDE ÖRGÜTLERİ
Oluşumu ve Görevleri
Madde 42 – Belde örgütü, belde kurultayı, belde başkanı ve belde yönetim kurulundan oluşur.
Belde organlarının oluşumu, görevleri, ilçe organlarının yapısı dikkate alınarak yönetmelikle düzenlenir. Belde kurultayları tüm üyelerin katılımıyla toplanır. Belde yönetimleri, il ve ilçe yönetimlerini düzenleyen kurallara göre, göreve gelir ve görevden giderler.
TEMSİLCİLİK
Madde 43 – İlçe örgütleri, il yönetim kurullarının izniyle kendilerine ya da belde örgütlerine bağlı mahalle ve köy temsilcilikleri oluşturulabilir. Temsilcilikler, ilçe yönetim kurulunca atanan biri baştemsilci olmak üzere, en çok üç temsilciden oluşur.
Parti örgütlenmesi henüz başlayan il veya ilçelerde il ve ilçe organlarının fiziki olarak oluşturulamadığı durumlarda, partiyi temsil etmek, toplumsal gelişmelere müdahil olmak ve parti örgütlenmesini hızlandırmak adına merkez yönetim kurulu kararıyla biri baştemsilci olmak üzere, en çok üç temsilciden oluşan il ve ilçe temsilcilikleri açılabilir. Açılan temsilcilik en geç bir yıl içerisinde bulunduğu il ve ilçe organlarının oluşumunu sağlamak üzere kurultayın toplanmasını sağlar.
İl İlçe Mahalle ve köy temsilciliklerinin oluşumu ve görevleri yönetmelikle düzenlenir.
Ç. YÖNETİM KURULLARININ GÖREVLERİ VE ÇALIŞMA KURALLARI
Görevler
Madde 44 – Yönetim kurulları, kendi görev bölgelerinde Parti’nin başarısı ve amaçlarının gerçekleştirilmesi için yapılacak çalışmaları verimli ve uyumlu biçimde yürütmekle yükümlüdürler.
Görevleri şunlardır:
a) Programı, Tüzük kurallarını, kurultay ve üst organ kararlarını uygulamak; alt yönetim birimlerinin bunlara uymasını sağlamak ve denetlemek,
b) Parti’nin Tüzük ve programını, politikalarını açıklamak ve benimsetmek için çalışmak,
c) Başka Partilerin çalışmalarını izlemek,
ç) Parti’nin üye sayısının çoğaltılması için çalışmak,
d) Hazırlanan parti içi eğitim programlarını uygulamak,
e) Üst organın bilgisi ile görev bölgesinde, siyasal, toplumsal, kültürel ve bilimsel konularda çalışma birimleri, komisyonlar kurmak, toplantılar ve başka etkinlikler düzenlemek,
f) Genel ve yerel seçimlerde Parti adaylarının kazanması için gerekli çalışmaları yapmak
g) Bir önceki yıla ilişkin uygulama sonuçlarını gösteren kesin hesabı Nisan ayı, ilçeleri de içerecek biçimde il örgütünün yıllık bütçesini de Ekim ayı sonuna değin Genel Saymanlığa göndermek,
ğ) Süresi içinde yasal haklarını kullanmak, görevlerini yerine getirmek,
h) Üyelere, yerel gereksinimlere göre sekreterlik ve saymanlık dışında da görevler vermek, görevleri değiştirmek, görevden almak,
ı) Yasaların ve parti içi düzenlemelerin kendisine yüklediği öteki görevleri yapmak.
Çalışma Kuralları
Madde 45 – Yönetim kurulları en geç onbeş günde bir, üye tam sayısının salt çoğunluğu ile toplanır ve aynı çoğunlukla karar alır. Kararlar, deftere yazılır ve imzalanır.
Özürsüz olarak üst üste üç olağan toplantıya gelmeyen üyenin üyeliği düşer. Yerine yedeği gelir.
Her yönetim kurulu, yaptığı çalışmaları ayda bir üst yönetim birimine rapor eder.
Her birim başkanı, o yerde Parti’nin temsilcisidir. O birimdeki bütün çalışmaların ilk sorumlusudur. Bu sorumluluk ve başkanlık bir yönetim kurulu üyesine devredilemez.
Başkan, sorumluluk bölgesi içindeki yurttaşlarla ilişkileri düzenler, onların sorunlarının çözümü için her türlü girişimde bulunur. Disiplin kurulu dışındaki kurulları, alt kurulları toplantıya çağırabilir, gerekli gördüğünde toplantılara başkanlık eder, Parti üyelerine görev verir.
Başkana yokluğunda, sekreter üye vekalet eder.
Başkan ile yönetim kurulu üyeleri, göreve geldikten sonraki yedi gün içinde mal bildirimlerini birim hizmet binasının kolayca görülebilecek bir yerine asarlar. Bir örneğini de genel sekreterliğe gönderirler.
Yönetim kurulları, Parti’nin her türlü yazışmalarını, üye yazım işlerini, Tüzük ve yönetmelik hükümlerine uygun olarak yürütmek üzere gizli oyla ve salt çoğunlukla bir sekreter seçerler.
Yönetim kurulları, gelir, gider ve hesap işlerini yürütmek, muhasebe kayıtlarının zamanında ve yasalara uygun olarak tutulmasını sağlamak üzere gizli oyla ve salt çoğunlukla bir sayman üye seçerler.
Görevden Alma
Madde 46 -Yasaya, Tüzüğe ve yönetmeliklere göre belirli sürelerle yapılması gereken görevleri yapmayan veya Parti’nin ilkeleri ile bağdaşmayan tutum ve davranışları olan; il başkanı ve/veya il yönetim kurulu, Merkez Yönetim Kurulu; ilçe başkanı ve/veya ilçe yönetim kurulu, il yönetim kurulu; belde başkanı ve/veya belde yönetim kurulu, ilçe yönetim kurulu tarafından üçte iki çoğunlukla ve gizli oyla görevden alınır.
Parti çalışmalarını aksatan il, ilçe ve belde başkanları ve yönetim kurulları, üst yönetim kurulunca yazılı olarak uyarılır. Üst yönetim kurulunca yazılı olarak uyarılanlar en çok 30 günlük süre içinde uyarının gereklerini yerine getirirler. Uyarının gereklerini yerine getirmeyenler görevden alınır.
Görevden alınan; mahalle veya köy temsilcisi, belde başkanı veya belde yönetim kurulu üyeleri yedi gün içinde, il yönetim kuruluna itiraz edebilir, il yönetim kurulunun vereceği karar üzerine 7 gün içerisinde Merkez yönetim kuruluna, merkez yönetim kurulu kararına karşı ise büyük kurultayda itiraz hakkını kullanabilir.
İlçe başkanı veya ilçe yönetim kurulu üyeleri yedi gün içinde, Merkez Yönetim Kurulu’na itiraz edebilir. Merkez yönetim kurulu kararına karşı ise ilk büyük kurultayda itiraz hakkını kullanabilir.
Görevden alınan il başkanları ve il yönetim kurulu üyeleri ilk büyük kurultayda itiraz hakkını kullanabilirler. Büyük Kurultayın salt çoğunlukla vereceği kararlar kesindir.
İtiraz hakkı, görevi bırakmada ve devretmede geciktirme nedeni olamaz.
Görevden Alınanların Yerine Seçim
Madde 47 – İl başkanı görevinden alınmış ve yerine atama yapılmamışsa, il yönetim kurulu, üç gün içinde kendi üyeleri arasından üye tam sayısının salt çoğunluğu ile yeni il başkanını seçer. Yeni il başkanı, ilk kurultaya kadar görev yapar.
İlçe başkanı görevinden alınmış ve yerine atama yapılmamışsa; üç gün içinde kendi üyeleri arasından üye tam sayısının salt çoğunluğu ile yeni ilçe başkanını seçer. yeni ilçe başkanı ilk kurultaya kadar görev yapar.
Belde başkanı görevinden alınmış ve yerine atama yapılmamışsa; ilk kurultaya kadar görev yapmak üzere yeni belde başkanı, üç gün içinde kendi üyeleri arasından üye tam sayısının salt çoğunluğu ile seçilir.
Başkan ve yönetim kurulu birlikte ya da yalnız yönetim kurulu görevden alınmış ise; üst yönetim birimi bir geçici kurul görevlendirir.
Geçici kurullar, il kurultayını 30 gün , ilçe kurultayını 30 gün , belde kurultayını 30 gün içinde olağanüstü toplar. Kurultayda görüşmesiz yalnızca seçim yapılır. Bu süreler içinde, yeni kurultay delegeleri seçilmemişse kurultaylar eski delegelerle toplanır.
Onur Üyeleri
Madde 48 – Disiplin kurulunun eski başkanları, bir üst birimin kurultayında delege olmayan örgüt başkanları ile belediye başkanları, kurultayı yapılan birimin eski başkanları, üyeliği süren eski milletvekilleri, ilgili birimdeki yardımcı kuruluş başkanları ile kamu niteliğindeki meslek kuruluşları, sendikalar ile dernek, vakıf ve kooperatiflerin Partili başkanları, ilgili kurultayın onur üyeleridir.
Onur üyeleri, kurultayda divan izin verirse konuşulabilir, ancak oy kullanamazlar.
Olağanüstü Kurultaylar
Madde.49- Üyelerin beşte birinin yazılı ve gündemli isteği üzerine ilgili örgüt başkanı olağanüstü kurultay çağrısında bulunur.
Örgüt başkanı ya da örgüt yönetim kurulunun isteği üzerine, üst organca da olağanüstü kurultay kararı verilebilir.
Olağanüstü kurultay illerde , ilçe ve beldelerde otuz gün içinde toplanır.
Olağanüstü kurultayın gündemi, yeri, günü ve saati onbeş gün önceden ilgili örgüt başkanınca Tüzük hükümleri uyarınca duyurulur.
Yerel ve genel seçim takviminin başlangıcından oy verme gününe kadar geçen süre içinde olağanüstü kurultay toplanamaz.
Seçim Döneminde Görevden Alma
Madde 50 – Merkez Yönetim Kurulu, yerel ve genel seçim takviminin başlangıcından oy verme gününe kadar geçen süre içinde çalışmaları yetersiz görülen ya da verilen görevleri yerine getirmeyen başkanı ve kısmen ya da tamamen yönetim kurulunu görevden alabilir; yönetim kurulunun tüm üyelerinin görevden alınması durumunda kurultaya kadar yeni bir yönetim kurulu atayabilir.
Bu birimlerde oy verme gününden otuz gün sonraki ilk pazar günü kurultay toplanır ve ilgili organlar seçilir.
Seçimler
Madde 51 – Partide her derece seçim, Siyasal Partiler Yasası’ndaki esaslara göre yapılır. Parti içi seçimlerde “Çarşaf Liste” yöntemi uygulanır. Sıralama, kurayla belirlenen harften başlanarak soyadına göre, divanca düzenlenir.
Adaylık için divana yazılı başvuru gerekir. Divan, seçim başlamadan önce adayları ilân eder. Organlara seçilecek üye sayısının yarısından az işaretlenmiş oylar geçersiz sayılır.
Başkan ve yönetim kurulu, kendi kurultaylarınca gizli oyla ve ayrı ayrı seçilir. Eşit oy alan adaylar arasından kazanan kura ile belirlenir.
Herhangi bir kurula seçilen kişinin seçilme koşullarını taşımadığı üst birimler ya da Genel Merkez’ce saptandığı takdirde o kimsenin kurul üyeliği düşürülür ve yerine yedeği çağrılır.
Aynı aileden ana baba, eş ve çocuklar ile teyze, amca hala gibi 1. derece akrabalar seçime katılabilirler ancak aynı organda görev alamazlar. Aynı organa seçilen akrabalar arasında kura çekilir. Kimse birden fazla yönetim kurulunda görev alamaz.
Seçimle göreve gelenler, Parti Tüzüğü’ne, Parti hukuku ve Parti disiplinine uydukları sürece, seçimle giderler.
Seçimlere İtiraz
Madde 52 – İl ilçe ve belde başkan , yönetim kurulu ve delege seçimlerine parti üyeleri 3 gün içerisinde itiraz edilebilir. İtirazlar ilgili ilçe seçim kurulu tarafından karara bağlanır.
Yargı Kararı ile Kurultay
Madde 53 – Seçim kurulunun seçimi iptal etmesi durumunda, seçim 7 gün sonra yenilenir. Bu kurultayda, yalnızca seçim yapılır.
Seçimlerin iptaline neden olan sorumlular hakkında disiplin kuralları uygulanır.
BÖLÜM V
SEÇİMLER VE MECLİSLERİN PARTİ ORGANLARI
A. GENEL VE YEREL SEÇİMLER
Aday Belirleme
Madde 54 – Yasal yeterliliğe sahip her üye genel ve yerel seçimlerde partiden aday adayı olma hakkına sahiptir.
TBMM adaylarının, yargı denetiminde bütün üyelerin katıldığı önseçimle belirlenmesi esas olmakla birlikte önseçim yapılamayan durumlarda aşağıdaki yöntemler uygulanır:
a) Parti organlarının yönetim, gözetim ve denetiminde, gizli oy açık sayım yöntemiyle yapılan aday yoklaması biçiminde aday belirleme,
b) Yerel örgüt organlarının yazılı görüşü alınarak Parti Meclisi’nce merkez yoklaması ile aday belirleme,
c) TBMM üye tam sayısının yüzde beşini aşmamak üzere, ili, seçim çevresi, aday listesindeki sırası, önseçim veya aday yoklama tarihinden en az on gün önce Yüksek Seçim Kurulu’na bildirilerek Parti Meclisi kararı ile merkez (kontenjan) adayları belirleme.
Yerel seçimlerde adaylık koşulları ve aday belirleme yöntemi yukarıdaki kural ve yöntemler esas alınarak belirlenir.
Aday Adaylığının Önkoşulları
Madde 55 – Aday adaylığı için, yasalarda belirlenenlerle birlikte aşağıdaki ön koşullar aranır:
a) İl, ilçe ve belde başkan ve yönetim kurulu üyeleri aday adayı olabilmek için yasaların öngördüğü sürede bu görevlerinden ayrılmak zorundadırlar.
b) Aday adayları, Genel Merkez hesabına Merkez Yönetim Kurulu’nun belirleyeceği miktarda para yatırmak zorundadırlar.
c) Adaylar, birden fazla yöntemle aday adayı olamazlar.
ç) Aday adaylarının durumları Merkez Yönetim Kurulu’nca incelenir ve Parti Meclisi’nin kararına sunulur.
d) Aday listesinde bir eksilme olursa, yasal süre içinde liste, Parti Meclisi’nce tamamlanır.
e) Adayların, bakmakla yükümlü oldukları eş ve çocuklarına ait olanlar dahil, Genel Merkeze mal bildirimi vermeleri zorunludur. Parti Meclisi bu bildirimlerin uygun biçimde açıklanmasına karar verebilir.
Aday adayları önseçim süresince dürüstlük ve açıklık ilkelerine uygun davranmakla yükümlüdür.
B. MECLİSLERİN PARTİ ORGANLARI
Parti Meclis Grupları
Madde 56 – TBMM ve yerel yönetim meclis grupları, Parti’nin bu meclislere seçilen üyelerinden oluşur.
İl genel meclisi ve belediye meclis gruplarının çalışma esasları yönetmelikle düzenlenir.
Grup İç Yönetmeliği
Madde 57 – TBMM Parti grubunun ve organlarının oluşumları ve çalışma esasları, yasalara ve tüzüğe uygun olarak kendi hazırlayacakları iç yönetmelikle düzenlenir.
Parti’nin Genel Başkanı milletvekili seçilmişse Meclis Grubu’nun da başkanıdır.
BÖLÜM VI
PARTİ GELİRLERİ VE GİDERLERİ
A. GELİRLER
Gelir Kaynakları
Madde 58 – Parti’nin gelir kaynakları şunlardır:
a) Üyelerin giriş ve yıllık ödentileri,
b) Parti’nin genel ve yerel seçim aday adaylarından alınan adaylık ödentileri,
c) Parti’nin, TBMM ve yerel yönetim organlarına seçilen üyelerinden alınan grup ödentileri,
ç) Parti’nin kimlik, bayrak, rozet, yayın gibi ürünlerinin satışından elde edilen gelirler,
d) Parti etkinliklerinden ve lokallerinden sağlanan gelirler,
e) Parti malvarlığından elde edilen gelirler,
f) Yasalara ve Tüzüğe uygun olarak verilen bağışlar ve diğer gelirler,
g) Devlet katkıları.
Parti gelirleri tüzel kişilik adına Genel Merkez’e aittir. Genel Merkez, alt kademe örgütlere harcama yetkisi verir.
Parti gelirlerinin örgüte paylaşım oranları Parti Meclisi tarafından belirlenir.
Parti gelirleri, Merkez Yönetim Kurulu’nun belirleyeceği banka ya da bankalarda tutulur.
Parti gelirlerini toplayan görevli, topladığı gelirleri yirmidört saat içinde belirlenen banka şubesine yatırmak zorundadır.
Parti gelirleri hiç kimseye, borç, kredi ya da yardım olarak verilemez.
Üyelik Ödentileri
Madde 59 – Üyelerden 20 lira giriş ödentisi ve aylık 10 lira üyelik ödentisi alınır. Üniversite öğrencilerinden giriş ödentisi alınmaz, aylık ödenti öğrenciliği devam ettiği müddetçe asıl üyenin 1\4 oranında alınır.
Parti meclisi üyelerinden ve Merkez yürütme kurulu üyelerinden asıl üye ödentisinin 5 katı aylık ödenti alınır.
Ödentisini 1 yıl boyunca mazeretsiz ödemeyen ya da aksatan üyeye, ödemesi için uyarı yazısı yazılır. Buna karşın ödentisi ödemeyen üye seçme ve seçilme hakkını kullanamaz.
B. GİDERLER
Harcama Biçimi
Madde 60 – Parti harcamaları belgelere dayanarak yapılır.
Genel Merkezde harcamalar, Genel Başkan, Genel Sekreter, Genel Sayman ve Merkez Yönetim Kurulu’nun belirlediği bir üyeden en az ikisinin imzası ile yapılır.
Günlük harcamalar için Merkez Yönetim Kurulu kararı ile Parti kasasında nakit para tutulabilir.
Belirli miktarı aşmayan ödemeler için miktarı belirtilerek alt birimlere ödeme yetkisi verilebilir.
C. KURALLAR
Gelir ve giderlerde kurallar
Madde 61 – Tüm parti hesapları bilanço esasına göre tutulur. Gelir ve harcamalar, parti içi eğitim, yardımcı kuruluş payları bütçede gösterilir. Üç aylık sonuçlar Merkez Yönetim Kurulu’nda, yıllık sonuçlar Parti Meclisi’nde incelenip onaylanır.
Parti gelirlerinin toplanması ve harcanması, alım satım komisyonları ve avansların kullanımıyla ilgili esaslar yönetmelikle düzenlenir.
BÖLÜM VII
DİSİPLİN İŞLERİ
A. DİSİPLİN KURULLARI
Oluşum
Madde 62 – Parti’nin Merkez Disiplin Kurulu, il disiplin kurulu, TBMM Disiplin Kurulu olmak üzere üç tür disiplin kurulu vardır. Disiplin kurulları başkan, sekreter ve üyelerden oluşur.Oluşan kurulda avukat savcı hakim veya hukuk konusunda öğretim görevlisi mesleklerini icra etmiş kişi var ise kurula o kişi başkanlık eder, diğer hallerde kurul kendi içinde görev bölümü yapar. Birden fazla hukukçunun kurulda olması hallerinde gizli oy açık sayımla seçim yapılır.
İlçe ve belde örgütleri disiplin kurulu oluşturamazlar. Bu görev, il disiplin kurulu tarafından üstlenilir.
Aynı disiplin kurulunda eşler, kardeşler, ana babalarla, çocuklar, damatlar ve gelinler birlikte görev üstlenemezler.
Disiplin Kurulu üyeleri Parti ile iş ilişkisinde bulunamazlar; iş ortakları hakkında disiplin işlemi yapamazlar. Eşler, kardeşler, ana babalarla, çocuklar, damatlar ve gelinler ve ayrıca hala amca teyze ve bunların çocuklarına ilişkin disiplin konularına aynı ilin disiplin kurulu bakamaz. Bu tür disiplin konularına en yakın il disiplin kurulu bakar.
Disiplin kurulları üye tam sayısının en az üçte iki çoğunluğuyla toplanır,ve hazır bulunan üyelerin çoğunluğu ile karar verir
Disiplin kurulu kararları, usulüne uygun olarak düzenlenen onaylı bir deftere yazılır ve katılan üyelerce imzalanır. Kararlarda muhalefet şerhleri de yer alır. Kararlar ilgili kişiye ve Parti örgütüne yazılı olarak bildirilir.
Disiplin işlemleri yazılı belgeler üzerinde başlar; disiplin kurulu ya da ilgili üyenin istemesi durumunda tanık dinlenebilir.
Disiplin Suçlarında Yetki
Madde 63 – Parti suçlarını cezalandırma görev ve yetkisi disiplin kurullarınındır.
Parti suçlarının, yargı organlarının görev ve yetki alanına girmesi, disiplin işlemi yapılmasına engel olmaz.
Merkez organlarında görev alanların, TBMM üyelerinin, il başkanlarının, il yönetim kurulu üyelerinin, büyükşehir ve il merkez belediye başkanlarının, il genel meclisi üyelerinin, il disiplin kurulu başkan ve üyelerinin parti suçları, Merkez Yönetim Kurulu’nun istemi ya da başvuru üzerine Merkez Disiplin Kurulu’nca;
İlçe başkanlarının ve ilçe yönetim kurulu üyelerinin, ilçe ve belde belediye başkanlarının, belediye meclisi üyeleri ile il genel meclisi üyelerinin parti suçları, başvuru üzerine İl Disiplin Kurullarınca;
TBMM üyelerinin grup disiplinine, TBMM Parti grubu iç yönetmeliğine, grubun bağlayıcı kararlarına aykırı eylemlerinden doğan Parti suçları, başvuru üzerine TBMM Parti Grubu Disiplin Kurulu’nca karara bağlanır.
TBMM üyelerinin Parti’den kesin çıkarılmasını gerektiren suçlar, Merkez Disiplin Kurulu ve TBMM Parti Grubu Disiplin Kurulu’nun ortak toplantısında oy birliği ile karara bağlanır. Alınan kararlara karşı büyük kurultayda itiraz edilebilir.
Genel başkan, hakkında partiden kesin uzaklaştırmayı gerektiren suçlar kapsamında merkez disiplin kurulunun oy birliği ile vereceği uzaklaştırma kararları büyük kurultayda üçte iki nisbette delege oyuyla onaylandıktan sonra yürürlüğe girer.
Genel sekreter, genel sayman, merkez yürütme kurulu üyeleri ve parti meclisi üyeleri hakkında partiden kesin uzaklaştırmayı gerektiren suçlar kapsamında merkez disiplin kurulu oy birliği ile karar alır. Oy birliği ile vereceği uzaklaştırma kararlarına karşı büyük kurultayda itiraz edilebilir. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir.
Görev ve Yetkileri
Madde 64 – Disiplin kurullarının görev ve yetkileri şunlardır:
a) Görev alanlarına giren disiplin konularında soruşturma yapmak ve karar almak,
b) Cezalar konusunda ilgili karar ve yürütme organlarına bilgi vermek,
c) Disiplin cezaları kaldırılması hakkında yetkili organlara görüş bildirmek,
ç) Kendi kurultaylarına rapor vermek.
B. SUÇLAR VE CEZALAR
Suç Oluşturan Eylemler ve Cezaları
Madde 65 – Tüm üyeler Parti’nin anlayış ve ilkelerini korumak ve partili partisiz öteki kişilerin hak ve özgürlüklerine saygılı davranmakla yükümlüdürler.
Üyelerin Parti’ye zarar vermeyen yapıcı düşünce, eleştiri ve eylemleri kusur ve suç kapsamına alınamaz ve sorgulanamaz.
Partililerin, Parti’ye yönelik kusur ve suç sayılan eylemleri ile bunlara disiplin kurullarınca verilebilecek cezalar şunlardır:
1 – Uyarma: Yazılı olarak dikkat çekmektir. Uyarmayı gerektiren eylemler şunlardır:
a) Partililerle kişisel sürtüşmelere girmek,
b) Parti içi ilişkilerde kişisel çıkar gözetmek,
c) Gerçeğe aykırı olarak Parti’de kendisine belli görevler verilmiş gibi davranmak, parti içi yazışmalarda kademelere uymamak,
ç) Zorunlu olmadığını, yarar sağlamayacağını bilerek parti içi yazışmalarda aşama sırasına uymamak,
d) Verilen görevleri savsaklamak, geciktirmek, yapmaktan kaçınmak.
2 – Kınama: Yazılı olarak kusur bildirmektir. Kınamayı gerektiren eylemler şunlardır:
a) Parti içinde ayrımcılık yapmak,
b) Söylentilerin yayılmasına katkıda bulunmak,
c) Gizlilik kararı alınarak yapılmış toplantılarda konuşulanları, belgeleri, kararları açıklamak,
ç) Parti adaylarının seçimi yitirmeleri için çalışmak,
d) Partiye güven, bağlılık ve sempatiyi azaltıcı söz, davranış ve etkinliklerde bulunmak,
e) Uyarılara karşın, ödentileri düzenli ödememek.
Kınama cezası alanlar, bir yıl süre ile seçimle gelinen görevlere aday olamazlar. Seçilmiş olanların görevleri düşer.
3 – Geçici çıkarma: Parti ya da TBMM Parti Grubu üyeliği ile ilişiğin üç aydan oniki aya kadar kesilmesidir. Geçici çıkarmayı gerektiren eylemler şunlardır:
a) Üyelere sözlü saldırıda bulunarak ya da başka biçimde, Parti’nin çalışma düzenini bozmak,
b) Parti üyelerini haksız yere suçlamak, onların kesin çıkarma dışında bir ceza almalarına yol açmak,
c) Seçim ve sandık kurullarındaki görevlere gitmemek,
ç) Seçimlerin iptaline neden olacak eylemlerde bulunmak.
Geçici çıkarma cezası alanlar, cezaları süresince Parti üyelerine tanınan hakları kullanamaz; ancak üyelikle ilgili tüm yükümlülüklerini yerine getirirler.
4 – Kesin Çıkarma: Parti ya da TBMM Parti Grubu üyeliği ile ilişiğin sürekli kesilmesidir. Kesin çıkarmayı gerektiren eylemler şunlardır:
a) Programda yer alan temel görüşlere ve tüzüğün ana kurallarına, Büyük Kurultay ve yetkili organların bunlarla uyumlu kararlarına açıkça aykırı davranışlarda bulunmak,
b) Üye yazımında ve parti içi seçimlerde hile yapmak,
c) Parti adaylarına karşı, başka parti ve adaylardan yana çalışmak,
ç) Parti içi seçimler ve aday belirlemelerde seçmenleri çıkar karşılığı etkileme girişiminde bulunmak,
d) Partiyle ilgili yer ve etkinliklerde şiddete başvurmak,
e) Büyük Kurultay, kurultay, grup ve meclis işlemlerinin, seçimlerinin ve çalışmalarının yasa, Tüzük ve yönetmelik kurallarına uygun olmasını, başarılı sonuçlar vermesini engellemek, çıkmaza girmesine yol açmak amacıyla yetkili organlara ve kişilere karşı Tüzüğe uygun itirazlar dışında, her türlü eylemde bulunmak.
f) Parti üyelerine belirli bir amaçla asılsız suçlamalar yönelterek onların kesin çıkarma cezası olmalarına neden olmak.
Yukarıda sayılmayan ancak, yasalara, tüzüğe, Parti programına aykırı olan, Parti’ye şu ya da bu ölçüde zarar veren eylemlerden sorumlu olduğu saptanan üyeler de, eylemlerinin ağırlık derecesine uygun disiplin cezaları ile cezalandırılır.
Disiplin yaptırımı uygulayabilmek için, hakkında soruşturma açılan üyenin belli bir Parti suçu işlediği konusunda her türlü duraksamayı ortadan kaldıracak somut verilerin elde edilmesi zorunludur. Disipline ilişkin kararlar, bu tür verilere dayandırılır.
Tüm disiplin cezaları Parti Kütüğü’ne işlenir. Kesin çıkarma cezası alanlar Genel Sekreterlik tarafından Parti örgütüne duyurulur.
BÖLÜM VIII
ÇEŞİTLİ HÜKÜMLER
A. TUTULACAK DEFTER DOSYA VE BELGELER
Defter ve Dosyalar
Madde 66 – Parti genel merkeziyle il ve ilçelerde tutulacak belli başlı defter ve dosyalar şunlardır:
a) İlçe başkanlıklarında tutulacak üye kayıt başvuru defteri,
b) Genel Sekreterlik’çe Parti Kütüğü’ne göre oluşturulup ilçe başkanlıklarına yollanacak üye kayıt defteri,
c) Genel Merkez ve diğer örgüt kademelerinde tutulacak karar defterleri,
ç) Genel Merkez ve diğer örgüt kademelerinde tutulacak gelen ve giden evrak defterleri,
d) Genel Merkez ve diğer örgüt kademelerinde tutulacak gelir ve gider defterleri,
e) Genel Merkez ve diğer örgüt kademelerinde tutulacak demirbaş defterleri,
f) Yasa, Tüzük uyarınca tutulması gereken ya da Merkez Yönetim Kurulu’nca gerekli görülen defter, dosya ve belgeler.
B. DEĞİŞİK KONULAR
Teknolojiden Yararlanma
Madde 67 – Parti kayıtlarının ve gerekli bilgilerin tutulması, hızlı iletişimin sağlanması konusunda bilgisayar, faks (bilgigeçer), telefon ve diğer teknolojik olanaklardan yararlanılır; ancak belgelerin asılları ayrıca saklanır.
Devamsızlık
Madde 68 – Organlarda görev alan üyeler, bu görevlerini aksatmadan yürütmek zorundadırlar. Üyesi olduğu organın toplantısına üç kez üst üste özürsüz katılmayan kişinin üyeliği sona erer.
Organlarda Görev Alabilme Koşulları
Madde 69 – Organlarda görev alanlarla genel ve yerel seçimlerde seçilenler, kendileri ve birinci derece yakınları ile ilgili mal bildirimi vermek zorundadırlar.
Uyarı dışında disiplin cezası sürenler, organlara aday olamazlar.
Parti Meclisi ve Merkez Yönetim Kurulu üyeliği dışında Parti’de aynı anda birden fazla seçimli organda görev alınamaz.
Organlara seçilenler, Parti’de ücretli personel olarak çalışamazlar.
Başarısız Yönetimlerin Çekilmesi
Madde 70 – Oy oranı bir önceki seçimden düşük olan hallerde Genel Başkan, merkez yönetim kurulu ve parti meclisi görevden çekilmiş sayılır ve 45 gün içerisinde büyük kurultay toplanır.
Oy oranı bir önceki seçimden düşük olan il ilçe ve beldeler ile köy ve mahalle temsilcilikleri de görevden çekilmiş sayılırlar. İl ve ilçelerde beldelerde 30 gün içerisinde genel kurul toplanır. Köy ve Mahalle temsilciliklerine ise genel kurul sonrası yeni görevlendirmeler yapılır.
Geçici Madde; Tüzüğün bugüne kadar yürürlükte olan tüm geçici maddeleri yürürlükten kaldırılmış olup gereksinim duyulan konularda yeniden geçici madde düzenlenebilir.
Tüzüğün 71, 72, 73. ve geçici maddeleri iptal edilmiştir.
Bu tüzük 8 Mart 2015 tarihinden itibaren geçerlidir.
ULUSAL MANİFESTO
Çağımızdaki çalkantıları çözemeyen, Kemalist sistem ile yüz yüze gelmeye cesaret
edemeyen siyasi partiler, her türlü akımlar, bilinçli ya da bilinçsiz olarak emperyalizmin
değirmenine su taşımanın ötesine gitmediler, gidemezler de.
Doğada olduğu gibi toplumlarda da hiçbir şey kendiliğinden oluşmaz.. Sosyal sınıflar
arasında yapılmayan hiçbir tahlil doğru değildir. Sosyolojik, siyasal ve ekonomik toplum
yapısını belirleyen bilgidir. Bilgi; insanın maddi üretimini, tabiat olaylarını, tabiatın
özelliklerini, kanunlarını ve kendisi ile tabiat arasındaki ilişkileri anlaması demektir.
Üretim ve üretici güçlerin tarzı ele alınmadan sadece ve doğrudan doğruya üst yapı
üzerinden yapılan araştırmalar daima eksik kalır. Bu araştırmalara göre tayin edilen sosyal
politika hedefleri, toplumsal ve ekonomik sorunları hiç bir zaman çözemeyeceği gibi, esas
amaç olan toplum yapısını değiştirmek görevini de yerine getiremez.
Diğer taraftan din; toplumumuzun ya da toplumların her değişim döneminde, sınıfsal
çıkarlar temelinde erozyona uğrayarak özünden çıkartılmış, mülkiyet ve üretim ilişkilerine
göre şekillenip yorumlanmıştır. Milliyetçilik ise ulus devletlerin oluşumunda devrimci bir
karakter taşırken, kapitalizm emperyalist aşamaya geçince ırkçılığa dönüşmüştür.
EMPERYALİZMİN HIRSININ GÜNÜMÜZE YANSIMASI
Bu aşamada; BCP programını ana çizgileri ile göz önünde tutarak; ülkenin içinde
bulunduğu durumu, karşı karşıya kaldığı sorunları ve tıkanmış olan çözüm yollarını
ayrıntılı bir biçimde açmak zorundayız. Ayrıca; bugünkü koşullara belli bir değişim
sonucunda gelindiğini de göz önünde bulundurmak, geçmişten günümüze olan gelişmeleri
doğru değerlendirmek ve bunun geleceğe olan yönünü doğru tayin etmek de diğer bir
zorunluluktur.
Bugün dünyada yaşanan ve karmaşık gibi görünen çelişkiler, sistemler arası savaştan başka
bir şey değildir. Buna 1914 1924 yılları arasında yenilen emperyalizmin ‘rövanş alma
isteği’ de diyebiliriz.
1900’lü yıllarda Avrupa’da devrimci sürecini tamamlayan kapitalizm; emperyalist yapıya
dönüştüğünde, ilk olarak Avrupa ve tüm batıda devrimci gelişmelerin önüne set çekerken,
Doğu henüz kapitalizm ile yeni tanışmakta ve imparatorluklar ile yönetilmekte idi. Doğuda
kapısı ilk çalınan Osmanlı İmparatorluğu oldu. Çünkü Osmanlı dağılma sürecine girmiş ve
bu dağılma sürecinde İngiliz ve Fransızlar, Rus çarı ile 16 Mayıs 1916’da Sykes Picot
Antlaşması’nı imzalamıştı (bkz.http://tr.wikipedia.org/wiki/SykesPicot_Anla%C5%9Fmas%C4%B1). Bu antlaşmaya göre Osmanlının çekileceği topraklar
bu iki ülke arasında paylaşılacak, Güneydoğu’da Kürdistan ve Ermenistan olmak üzere iki
devlet kurulacaktı. Paylaşım haritası çizilince Suudi Arabistan ve Ürdün Osmanlıya karşı
ayaklandırıldı. Ayaklanmanın komutanı İngiliz Generali Alenby, komutasındakiler ise
İsrail Yahudileri idi. Bu antlaşmanın karşılığında 2 Kasım 1917’de yapılan Balfour
Deklarasyonu ile Filistin Yahudilere verilecekti
(bkz.http://tr.wikipedia.org/wiki/Balfour_Deklarasyonu_%281917%29). 1917 Ekim
Devrimi’ni yapan Lenin, bu planı deşifre edince oyun bozuldu. Fakat İngiliz ve Fransız
orduları Orta Doğu’ya girmiş, savaş Anadolu topraklarına yayılmıştı. Bu çağ aynı zamanda
Asya’da ‘milli kurtuluş devrimleri’ çağıdır. Biz de, bu çağdan Milli Kurtuluş Savaşı’nı
vererek çıktık.
Ancak, milli savaşı kazanmak uluslaşmak değildir. Uluslaşmak, Türkiye’de anayasal
düzenin kurulması, yani bireyin Türkiye Cumhuriyeti’nin karşısında eşit haklara sahip
olmasıdır. Diğer bir deyişle; bireyin hakları esas, diğer sorunlar talidir.
2 TOPRAK DEVRİMİ İLE FEODALİZME SON
Evet! Genç Türkiye’nin sınırları çizilmiştir, fakat esas çelişki yeni başlamıştır. Dışa karşı
esas, içe karşı tali olan sorun tersine dönmüş; içe karşı esas, dışa karşı tali sorun halini
almıştır. Çünkü ülke içinde toprak, Osmanlının hızlı çöküşünün başladığı dönemlerde, onu
kontrol edenlerin elinde kalmış, toprağı kontrol eden derebeylikler; ağa, bey ve aşiret
örgütlenmesi içerisinde toprağın yeni sahipleri oluşmuştur. Bu nedenle Kemalist sistemde
toprak reformu (demokratik devrim) zorunlu hale gelmiştir. Bir yandan toprak ağaları ve
aşiret beylerine karşı savaşı sürdüren Mustafa Kemal, diğer yandan da üretim çiftlikleri
oluşturuyordu (bkz.http://ziraat.akdeniz.edu.tr/atatürk Her biri yüzlerce dönüm arazi
üzerine kurulan çiftlikler, üretim ihtiyaçlarına göre tesislerle inşa ediliyor, topraksız
köylüler bu yerlere yerleştiriliyordu. Toprak reformu yapılmadı diyenler, bu kurum ve
kuruluşları araştırıp yeniden değerlendirsinler. Toprak reformu tabii ki bundan ibaret
değildir. Toprak reformunun gerçekleşmesi, feodal ilişkilerin ortadan kalkması ve büyük
toprak sahiplerinin (bize Osmanlı’dan kalan) köy emekçileri üzerinde uyguladıkları tefeci
bezirgân sermayenin tahakküm ve sömürüsüne son verilmesi demektir. Başka bir deyişle;
topraksız ya da az topraklı köylüleri toprak ve tarım aracı sahibi haline getiren bir
sistemdir toprak devrimi.
Devrim, gerçek birlik, beraberlik, dayanışma içerisinde; bütün halkın (DoğuluBatılı) her
türlü baskıdan kurtulmuş olarak, eşitlik ve kardeşlik içinde özgür Türkiye’nin ilerlemesine
katkı sağlamaktır. Bu da yeni bir yapılanmayı gerektirir.
SANAYİ DEVRİMİNE ADIM
Cumhuriyet’in feodalizmi tasfiye etmek için oluşturduğu ekonomik yapılanmanın; banka,
tarım ve sanayi ilişkilerine bakıldığında görülecektir ki; kooperatifler, birlikler, devlet
malzeme ofisleri, bankalar ve benzeri kuruluşlar ekonomi ile iç içe ve kalkınmada itici
güçtür. Ekonomide böyle bir yapılanma, politikada yabancı bağımlılığını ortadan
kaldıracağından, sömürünün sahibi olan üst yapı kurumlarını da söküp atacaktır. Devrim
denilen kavram da budur. Bu devrim ile üretim araçları halka verilmiş, üretimin sahibi olan
halk iktidara getirilmiş, ülkenin kaderinin tayin edilmesinde rol oynayan demokratik düzen
gerçekleştirilerek, feodal üretim ilişkileri ortadan kaldırılmış ve sanayi toplumuna
geçilmiştir.
HALK KİME DENİR?
Emperyalizm ve Asya’da Kapitalizm, I.Dünya Savaşı şafağında ortaya çıkmıştır. ‘Asya’da Kapitalizm nasıl olacak?’ sorusuna bir yandan Sovyetler Birliği kafa yorarken, bir yandan
da Mustafa Kemal kafa yormaktadır. Bu sorunu Sovyetler’de işçi sınıfı üstlenirken,
Kemalizm’de ise Mustafa Kemal bunu halkın sırtına yüklemiş ve böylece halk kavramını
ortaya çıkarmıştır. Halk kavramının çeşitli ülkelerde ve her ülkenin çeşitli dönemlerinde
ayrı anlamı vardır. Örneğin, Türkiye’de, Kurtuluş Savaşı yıllarında emperyalizme karşı
olan her kesim, halkı (toprak ağası, aşireti, toprak beyi, yoksulu, köylüsü, işçisi v.b.) temsil
ediyordu. Savaş bitip sınırlar çizildiğinde ise halk kavramı değişmiştir. Buradaki yeni
çelişki; emperyalizmin içeride kalan kırıntıları ile kurulacak sisteme karşı koyan kesim
arasındaki çelişkidir.
KEMALİST SİSTEMDE HALKIN YETKİLERİ
Kemalist sisteme göre; hükümet parlamenter sistem ile kurulmaz, halk meclisi tarafından
atama ile kurulur. Yine bu sisteme göre; Cumhurbaşkanı devletin değil, hükümetin başıdır.
3
Ve meclis, hükümeti görevden alma yetkisine sahiptir (1924 Kurucu Anayasa’nın 3. ve 5.
maddelerinde bu devlet yapısı anlatılmaktadır). Halk meclisi ise yapılan ekonomik
altyapının kurum ve kuruluşlarından seçilir. İktidar ise halk iktidarıdır.
SERMAYENİN SİSTEMLERDEKİ BELİRLEYİCİLİĞİ
Bu farklı iki tip devrim Asya’da imparatorlukların çöküşünü ve ulus devletlerin oluşumunu
sağlarken, emperyalizme vurduğu darbe ile Avrupa ve ABD’de krize neden olmuştur. 1929
bunalımından Keynes modeli (liberal sistem) ile çıkan emperyalizm, yeni sömürgecilik
anlayışını Kurtuluş Savaşımızdan aldığı dersten sonra değiştirmiş, fiili işgal yerine,
sermaye ihracı ile tek dünya din imparatorluğu üzerine inşa etmiştir.
bkz.http://tr.wikipedia.org/wiki/Keynesyen_ekonomi). Tek dünya din imparatorluğu;
Sosyalist sistemlerde sermayenin işçi sınıfının elinden alınarak, Kemalist sistemlerde ise
halkın elinden alınarak, şahıs ve şahıs şirketlerine verilmesiyle sağlanacaktır. Yukarıdaki
söylemimizde ‘sistemler arası savaş’ diye söz etmemizin nedeni de işte budur.
CIA’NIN EN BÜYÜK SİLAHI DİN
Bunun hayata geçirilmesi için, önce görünmeyen hükümet CIA kuruldu. Bakınız, yazar
David Wise ve Thomas Ross “Görünmeyen hükümet CIA” (bkz.
http://bianet.org/bianet/kultur/13936gorunmezhukumetcia) isimli kitaplarında ABD’yi
şöyle tarif ediyor: “Bugün ABD’de iki hükümet vardır. Birincisi; vatandaşların
gazetelerden, çocukların ise yurttaşlık kitaplarından öğrendikleri hükümet; ikincisi; soğuk
savaşta ABD politikasını yöneten birbiri ile iç içe girmiş gizli mekanizmadır. İkinci
hükümet istihbarat toplar, casusluk yapar, bütün dünyada gizli hareket planlar ve bu
planları uygular. Dış ülkelerin başkentlerinde Amerikan elçileri sözde Amerikan
temsilcileridir ama, bunlara görünmeyen hükümeti denetleme yetkisi verilmiştir.”.
Bilindiği gibi soğuk savaşta CIA’nın en önemli silahı dindir. Çünkü liberal sistem, laik
olmayan kilise ve sinagoglardan oluşan bir ekonomik yapılanma biçimidir. İslam dininde
Tanrı ile kul arasında hiçbir güç yok iken, laik olmayan kilise ve sinagoglarda Tanrı ile kul
arasında 12 tane seçilmiş kişi vardır. Bu seçilmişlerin görevi ise; Tanrı ile yapılan akde
(sözleşmeye) göre yeryüzünü liberal sistem altında yönetmektir. AB’yi temsil eden
bayrakta bulunan 12 yıldız tesadüfi değil, seçilmişlerin bir temsilidir.
İÇİMİZDEKİ HAİNLER
Kutsal cephe; “Komünizm, Kemalizm din tanımaz” propagandaları ile başlayan soğuk
savaş stratejisinin sonuçlarını, 1946-1949 yılları arasında İsrail devletini kurarak,
Türkiye’de halk iktidarını parlamenter liberal sisteme dönüştürüp, NATO içerisinde
yapılanarak elde etti. Mustafa Kemal’in vefatını fırsat bilen ve Kemalist sisteme içeriden
diş bileyen muhteşem ikili, (biri Alman işbirlikçisi İsmet İnönü, diğeri ise ABD işbirlikçisi
Celal Bayar) Kemalist sistemi bizlerden gizleyerek çok partili bir dönemi başlattı. Bu yeni
dönem, anti Kemalist dönemi başlatacak, yeni bir CHP ve DP programından oluşacaktır.
Celal Bayar’ın Washington’da, 25 Ocak 1954’de düzenlediği basın toplantısında söylediği
şu sözleri ibretle okumakta fayda var: ”Türkiye’ye yapılan iktisadi yardım, zaten yükselmekte olan ekonomik büyümeye kuvvetli bir müzahir olarak gelmiştir. Memleket,
Türk milletinin satın alma kudretinin artması ve hayat standartlarının yükselmesi ile mamul maddeleri için büyük bir pazar haline gelmiştir. Yabancı sermayenin Türkiye’ye en
müsait şartlar altında akmasını mümkün kılacaktır. Hülasa, denebilir ki Türkiye’de sarf
edilen her dolar, mümbit bir toprağa ekilmiş refah ve bereket filizleri verecek bir tohum gibidir.” (bkz. https://www.facebook.com/suaykaraman1/posts/521607157899039).
İŞBİRLİKÇİ SERMAYENİN ETKİSİ
Celal Bayar’ın 1954’te, Türkiye’yi, mamul maddeleri ve tüketim maddeleri için büyük bir
Pazar olarak peşkeş çeken bu demeci; karşı devrimin tamamlanmış olduğunun, Kemalist düşüncelerin geri itildiğinin ve ülkenin emperyalist asalak işbirlikçi sınıfın eline geçtiğinin
kesin kanıtıdır. İşbirlikçi sermaye, sömürgeciliğe bağlı liman burjuvazisi demektir. İthalat İhracat alanında, ithalatın daha kurnazca bir şekli olan montaj ve ambalaj sanayiinde,
bankacılık ve sigortacılıkta yabancılar ile ortaklıkları ya da Türkiye’de kayda değer tüm zenginliklerini eline geçirmiş olan ya da geçirme çabasında bulunan emperyalizmin baş
dayanağı, yabancı firmaların ajanlığı altında doğrudan doğruya egemendir. Amaç; iktisadi hayatımızın bu kilit noktalarına sirayet ederek, Türkiye’nin tüm ekonomisini tahakkümü
altına almaktır. İşbirlikçi sermaye Türkiye’de gerçek sanayileşmeye, gerçek iktisadi kalkınmaya karşıdır. Emperyalistlerin uygun gördüklerinin dışında, Türk vatandaşının mülkü olan fabrikaların kurulmasına engel olunmaktadır. İşbirlikçi sermaye toplumdaki
asalak zümrenin en güçlü olanıdır.
KİLİSENİN SİNAGOGDAN ÖZRÜ
Öte yandan, kutsal cephe temsilcileri olan kilise ve sinagog 1962 yılında tek din olmak
için anlaştı. Bu anlaşmaya göre SSCB yıkılacak, kilise sinagogdan özür dileyecekti. Bu aynı zamanda BAP (Büyük Asya Projesi)’nin birinci aşaması olacaktı. Kutsal cephe geçici
olarak radikal İslam ile ittifak yaparak, bilindiği gibi 19801985 yılları arasında SSCB’yi çökertti ve liberal ekonomik yapıya dönüştürdü. SSCB’nin çöküşünden sonra 2002 yılında St.Petersburg Kilisesi’nde yapılan kutsal cephe toplantısı, Papa II. Jean Paul tarafından şu
sözlerle açıldı: “Herhangi bir insana yöneltilen herhangi bir zulmü reddeden kilise,
Yahudiler ile paylaştığı mirasın farkında olarak ve politik sebeplerle değil, İncil’in ruhani sevgisi ile hareket ederek, onlara karşı herhangi bir yerde ve zamanda yöneltilen kini ve
antisemitik tutumu reddeder. Bizim sahip olduğumuz çok şey var. Cennetin ve dünyanın
Tanrısı, hepimizin iyiliği için karşılıklı sevgi, saygı ve diyalogun olduğu yeni ve bereketli bir çağa yönlendirir bizi’’ diyerek beklenen özrü diledi.
Papa II.Jean Paul’un, ‘yeni ve bereketli çağ’ dediği BAP’ın ikinci aşaması BOP (Büyük Ortadoğu Projesi)’tur. II.Jean Paul, BOP’da yapılacak işleri şöyle sıralar.
a) Çevrenin sorumlu bir şekilde yönetilmesi ve bilinç oluşumuna katkı sağlanması
b) İnsan hakları, özgürlük ve saygınlıktan yoksun yerlerde bunların inşa edilmesi
c) Bütün bunların gerçekleşmesi için Vatikan İsrail arasındaki ilişkilerin kurulması,
Yahudi düşmanlığına son verilmesi, ırkçılık ve dini hoşgörüsüzlüğün bütün biçimleri ile
mücadele edilmesinin sağlanması.
KEMALİZM’İ YIKIM KARARLARI
SSCB ve Kemalizm’i yıkım projeleri; 70’li yıllarda Fethullah Gülen’in okullarına akıtılan
paralar, BOP’un altyapıları ve 1976-1981 yıllarının hazırlık aşamaları idi. O yıllarda
ülkemizde yaşanan kaos tesadüfi değil, görünmeyen hükümet CIA’nın işi idi. 12 Eylül
darbesi yapıldığında, bundan daha Türkiye basını bile habersizken, ABD basını darbeyi
sabah saat 05’te manşetten ”Bizim çocuklar bu işi başardı” diye veriyordu
(http://www.milliyet.com.tr/…/dunyadetay/04.06.2011/1398393/…). ’12 Eylül, ulusal solcu
ve ulusal sağcıları işkence tezgahlarında, İsa’nın öcünü alırcasına çarmıhlardan çarmıhlara
gererken, ümmetçi toplumu yaratacak olan Özal, ABD’de kampa alınmış ve Kemalizm’in
5
tasfiyesi için 1976’da Kemal Derviş tarafından yazılan ‘24 Ocak Kararları”nın hayata
geçirilmesi için eğitiliyordu (24 Ocak Kararları Kemalizm’in tasfiye kararlarıdır.).
AB VE BM’NİN PARÇALANMASI
Irak ile sınırımızda tampon bölge açılarak çekiç gücü yerleştirilecek, ‘Güneydoğu sorunu’
adı altında APO görevlendirilecek ve PKK güçlendirilecekti. Onların çocukları başarılı
oldu, silahlarımız yenilendi, yeni açılan üslerimiz Ortadoğu’ya yönlendirildi ve böylece bir
taşla iki kuş vuruldu. SSCB’nin yıkılması için kutsal cephe ile ittifak yapan radikal İslam,
ikiz kulelerin havaya uçurulması ile yerini ılımlı İslama bıraktı. Nehri geçerken at
değiştirmeye kalkışan Batı emperyalizmi, Bin Ladin’i Afganistan’da karşısına aldı. Bin
Ladin şöyle diyordu; “Bizim gerçek düşmanımız SSCB değil, ABD imiş”. Bir yandan Bin
Ladin ile savaşan ABD, öte yandan sünnilerin önderliğinde “Ilımlı İslam” adı altında
ruhani lider Fethullah Gülen’i Ortadoğu’nun halifesi gibi lanse etmeye başladı. Bill Clinton,
İstanbul Çırağan Sarayı’nda şöyle demişti; ‘’Yahudilerin Haham’ı, Hristiyanların Papa’sı
var ama Müslümanların bir ruhani lideri yoktur.’’. Özal’ın zamansız ölümü sonrası iktidara
gelen Ecevit Devlet Bahçeli hükümeti BOP’u suya düşürecekti. Özal hükümetinin devamı
gerekiyordu. Görünmeyen hükümet devreye girdi, dönemin İstanbul Belediye Başkanı
olan Recep Tayyip Erdoğan’ı hazırlamaya başladı. Arkasından ’24 Ocak Kararları’nın
sahibi olan Kemal Derviş’i göndererek Ecevit hükümetini devirdiler. AKP ile eş başkan
Tayyip Erdoğan’ı iktidara taşıdılar ve suyu yoluna koyan görünmeyen hükümet 2003’de
BOP girişimini başlattı. ‘’Yeni dünya düzenini ben kuracağım, benim ile gelen payını alır’’
sloganı ile ortaya çıktı. Ardından ‘’Saddam kimyasal silah ile dünyayı tehdit ediyor’’
gerekçesi ile 10 Mart 2003’de Saddam’ı vuracağını açıkladı. Böyle bir müdahaleyi ancak
BM yapabilirdi. Çünkü dünyanın düzenini sağlayan karakol BM’dir. Dünyayı böyle bir
tehlikeye atan ülkenin sorununu, silahlı kanadı olan NATO gücünü göndererek çözer. 20
Mart 2003’e kadar ABD’ye ‘bekle, ben sorunu çözerim’ derken, ABD bu kararı tanımadı
ve aynı tarihte Irak’ı işgal etti. Bu tarih yeni dünya düzeninin başlangıcı olacaktı. Bu işgal
AB’yi ve BM’yi parçalarken, dünyada da yeni müttefikleri oluşturdu;
a) ABD ve İngiltere’nin başını çektiği, Irak işgaline katılan grup
b)Almanya ve Fransa’nın başını çektiği, Irak işgaline katılmayan grup
c)ŞİÖ (Şangay İşbirliği örgütü)
Fas, Tunus, Cezayir ve Libya’dan sonra Irak işgali ile ‘Arap Baharı’ adım adım ilerlerken,
diğer yandan Batıda Kuran’lar yakılıyor, Hz. Muhammed’in karikatürleri yapılarak alay
ediliyor ve ‘’Büyük Asya Projesi’’nin patronları, arka arkaya şu açıklamaları yapıyordu.
‘’Tek Dünya düzeni ister istemez kurulacaktır, tek sorun bu sonuca güzellikle mi, yoksa
zorla mı ulaşılacağıdır’’ –James Paul Werburg (bkz.http://www.millicozum.com/mc/kasim2004/deccalin-sovalyeleri).
* * *
‘’Tek bir dünya devleti oluşturduğumuzda modern dünya daha mükemmel ve daha
istikrarlı olacaktır. Halkların kendilerini yönetme hakkı, artık dünya bankerleri ve
entellektüelleri olan elit otoritesi altına girecektir.’’ –David Rockofeller‘’(bkz.
http://blog.milliyet.com.tr/gizliorgutlerin-ortakhede…/…/… ).
* * *
“ABD’nin misyonu ulus devletleri gömmek, halklarını daha küçük birimlere bölerek
yaşatmaktır. Gelecek Amerika’nın mıdır? Yeni dünya düzeni Amerika İmparatorluğu ve
tüm insanların rakip olmadığı evrensel düzenin adıdır.’’ –R. Strausz Hupe-
(bkz.http://huseyinguzel.blogcu.com/emperyalizminamaci…/13788667).
6
HER TÜRLÜ PLANA RAĞMEN ESAD’I DEVİREMEDİLER
Batı bu gelişmeleri yaşarken Tayyip, ‘’bu bir medeniyetler buluşması, ben Ortadoğu’nun
eş başkanıyım’’ diyerek, yüz yıllık dostlukları bir kenara itip, Suriye işgali için
efendilerinin talimatını yerine getiriyordu. Fakat Suriye işgali başlamak üzere iken
kurbağa gözünü açtı. Putin; ‘’bu bir haçlı seferidir, biz Çin’i yanlış tanımışız’’ diyerek
Karadeniz’de Çin, Kazakistan ve Rusya’dan oluşan üçlü tatbikatı başlattı. Bu tatbikat, üç
guruba bölünmüş dünyaya, ayrı ayrı mesajlar veriyordu
(http://www.tarafsizhaber.com/…/drmehmethakansaglambatil…). Bu, birinci gruba bir
gövde gösterisi, ikinci gruba uyarı, grupların dışında kalan ve stratejik önem taşıyan
ülkelere de ‘’gözünüzü açın’’ mesajı idi. Söz konusu tatbikat ile Suriye işgalinin yolunu
kapayan ŞİÖ, bedelini Rusya üzerinden Ukrayna ve Kırım ayaklanmaları ile ödüyordu. Bu
saldırıları da ŞİÖ nezdinde bertaraf eden Putin, Batı emperyalizmini bunalımdan bunalıma
sürüklemeye başladı. Bunalıma düşen emperyalizm, çareyi iç ayaklanma ve Sünni radikal
İslam örgütlerini, Alevi Esad’ın üzerine kışkırtmakta buldu. İç ayaklanmanın temsilcisi
olarak seçilen SUK ‘’Suriye Ulusal Koalisyon’’, eş başkan Tayyip tarafından İstanbul
Maltepe’de, ÖSO ise Antakya’da kuruldu. Destekçileri; PYD, El-Nusra ve el altından PKK
İdi. Esad’a karşı bunlar yetersiz kalınca, 1500’e yakın radikal örgütleri Suriye üzerine
göndermek için Ortadoğu’da toparladılar. Toparlanan ruh hastalarının finansmanlarını
Suudi Arabistan, Katar, Ürdün ve BAE üstlenirken, silahlarını da İsrail ve ABD tedarik
ediyordu. Tarihte benzerine rastlanmayan iğrenç saldırılara rağmen Esad devrilmedi.
YA BEN YA GÜLEN
Dünyada yapılan 3.Devrimi (elektronik) de kaçıran Batı emperyalizmi, pazarı Çin’e
kaptırınca bölgesel kontrolü elinden kaçırmaya başladı. Boşluktan yararlanan PKK güç
kazanmaya, 1500’e yakın ruh hastaları kontrolden çıkmaya başlarken, Esad direndikçe
Tayyip kuduruyor, güvendiği efendilerinin elinden bir şey gelmeyeceğini ve piyon olarak
kullanıldığını anlayınca, bölgedeki ruh hastası örgütlerden bir kısmını yanına alarak bir
kısmına da el altından yardım ederek, ‘’RABİA’’ işaretini yapıyordu. Bu şu anlama
geliyordu; ‘Gülen ile birlik olarak beni kullandınız, ya ben ya Gülen’ kozunu masaya
sürerek, Süleyman Şah rolüne soyunmak… Yıllar önce planlanan ve bunun için Gülen
okullarına ve Zaman Gazetesi’ne para akıtılarak ‘ılımlı islam’ yatırımı yapan ABD,
Tayyip’in blöfü ile bunları çöpe atamazdı. Bu nedenle 17 – 25 Aralık operasyonu
düzenlendi ve ABD Gülen’i tercih etti. 10 yıllık ortaklık bir günde yok oldu. Efendiler ve
işbirlikçiler birbirine düştü. Böylece bölgede radikal örgütler, (PKK’dan sonra Tayyip de
kontrolden çıkınca) ABD ve İngiltere kısmen geriye çekilmeye başladı.
BİR TAŞLA ÜÇ KUŞ
Karşılıklı restleşme (blöf) yeniden başladı. Tayyip ŞİÖ’nün ve Almanya’nın kapılarını
çalarken, ABD de İran’ın kapısını çalmaya, Mısır’da iktidardan indirdiği Sisi’yi yeniden
iktidara getirmeye, yani alevi cemaat ile görüşmelere başladı. İkisinin de kapılar suratına
kapanınca; Tayyip, Barzani ve PKK ile ilişkileri sıklaştırdı. ABD ise radikal grupların
bağımsız örgütlenmeleri için, yıllardır hapishanelerde yetiştirdiği Bağdadi’ye yol verdi.
Bunu bir fırsatmış gibi gören Bağdadi, ruh hastalarından oluşan örgütlerin büyük bir
bölümünü IŞİD altında toparlayarak halifeliğini ilan etti.
Bu bir emperyalist yönlendirme idi ama Bağdadi bundan habersizdi. Emperyalizm böylece
bir taş ile üç kuş vuracaktı.
7
1.Kontrolden çıkmış olan PKK ve uzantısı PYD, AKP ve IŞİD’ı tekrar kontrol altına
almak.
2.Müslümanları Müslümanlara kırdırmak.
3.BOP’u hayata geçirirken devre dışı bıraktığı BM’yi yeniden toparlayarak yeni
müttefikler oluşturmak ve devreye sokmak.
40 ÜLKE VE HAÇLI SEFERİ
Tüm bunların hayata geçmesi için önce Ortadoğu’da eş başkan Tayyip’in, Katar hariç tüm
destekçilerini devre dışı bıraktı. AKP’yi bölgede yalnızlaştırdı. Arkasından IŞİD’in
bölgede sınır tanımaz, insanlık dışı kelle kesme eylemlerine seyirci kalarak KOBANİ’ye
gelmesini sağladı.
Kobani’ye geldiğinde PKK ve PYD’nin gücü kırılmaya başlayınca, dünyayı ayağa
kaldırarak ‘IŞİD benim sorunum değil, BM’nin sorumluluğundadır’ demeye başladı ve
BM’yi yeniden toparladı. Yeni müttefikleri 40 ülke ile oluşturdu. Putin ile ters düştü,
Putin’e yaptırım kararı çıkartırken, AKP’ye de ‘’yabancı asker yetiştirmek’’ için teskereyi
çıkarttırdı. 40 ülkeden oluşan yeni bir haçlı seferi başlatarak IŞİD’in üstüne seferber etti.
Amaç IŞİD’i kontrol altına almaktı. Ama iş işten geçmiş, cehennemin kapıları ardına kadar
açılmıştı. Çünkü Tevrat’a göre iki nehir arası ve iki nehrin birleştiği havza ‘’vaad edilmiş
topraklar’’ idi. IŞİD’e göre ise aynı bölge, ‘’kıyametin gerçekleşeceği yer’’ idi.
KİLİT NOKTA FIRAT NEHRİ
IŞİD’e göre, 80 ülkeden ordular gelecek, Müslüman ordusu ile Halep ve Azra arasındaki
Mercidabık ve Hatay Amik Ovası arasında bir yerde karşılaşacaktı. Yine Bağdadi, hadis
yorumunda “bu karşılaşmada İslam ordusunun üçte biri kaçacak, üçte biri şehit düşecek ve
geri kalanlar gвvur ordularını yendikten sonra, İslam orduları İstanbul’a gelerek buradan
dünyaya yayılacak, sonunda Şam’a yürüyecek, Emevi Camisi’nde mehdinin gelişini
bekleyecek. Bize karşı kurulan 80 ülkenin katılacağı koalisyon bunun kanıtıdır’’ diyor ve
devam ediyordu; “Fırat kutsal bir nehirdir. Kıyametin yaklaştığı dönemde nehir suları
çekilecek ya da havza değişecek ve bunun sonucu olarak, altınlar ortaya çıkacak. Bu altın
için insanlar birbirlerini boğazlayacak, 100 kişiden 99’u ölecek, kalacak olan bir kişi
‘Halife Bağdadi’ olacak, o da mehdinin gelişini bildirecek. IŞİD’e göre bu yerler Fırat’ın
doğduğu Anadolu toprakları ile Suriye’nin Cerap, Aynel Arap (Kobani) ve Rakka
kasabasını da içine alıyor. Bu nedenle IŞİD’in büyümesinin önüne geçilemiyor, hem AKP
hükümeti hem de ABD ve işbirlikçileri ile istediği gibi oynuyor. Hatırlarsak, Osmanlı’nın
parçalanması için hazırlanan SykesPicot antlaşmasına göre buraya bir ‘’Kürdistan’’
kurulacaktı (16 Mayıs 1916).
EMPERYALİZM VE İŞBİRLİKÇİLERİ BİRBİRİNE DÜŞTÜ
Eşi benzeri görülmemiş bir yıkımdan sonra kanlı baharın ağzı kan kokan emperyalistleri
ve işbirlikçiler ganimet bölüşümü için birbirlerine düştüler ve birbirlerini suçlamaya
başladılar. Böylece hem emperyalistler, hem de işbirlikçiler arasında ayrılıklara uzanacak
çatlaklar oluştu. Bu çelişkilerin çözülmesi için önce restleşme ve gövde gösterileri başladı.
AKP Zaman Gazetesi operasyonunu gerçekleştirdi. Suriye’ye muhalif örgütlerin
komutanlarını (100 kadar) Gaziantep’te bir araya getirerek, “Devrim Komuta Konseyi’’ adı
altında güçlerin birleştirilmesini istedi. ABD ise önce Ortadoğu’da (Katar hariç) AKP’yi
destekleyen tüm ülkeleri AKP’den uzaklaştırdı. IŞİD’e tüm destekleri Türkiye üzerinden
AKP’nin yaptığını açıklamaya ve açıklattırmaya başladı.
Böylece bir anda Doğu – Batı arasındaki çelişki, yerini, emperyalizm ile işbirlikçileri
8
arasındaki çelişkiye bıraktı. Bu da doğu temsilcilerinden biri olan Putin’in Ankara’ya
gelmesine yol açtı. Çünkü Erdoğan ABD’yi, ‘Suriye’ye girerim’ diye tehdit ediyordu. Bu
da üçüncü dünya savaşının başlaması demekti. Bu yüzden Putin, Papa ve Biden aynı
günlerde Ankara’da idiler. Papa ve Biden son uyarılarını yaptıktan sonra, Tayyip’in tek
dostu kalan Tamim, Ankara’ya geldi. Ankara’ya ABD’nin son mesajını getiren Tamim,
‘’Erdoğan, kusura bakma ama bu saatten sonra ben de yokum’’ diyerek Ankara’dan ayrıldı.
VE KAOS…
Dünyada ve özellikle de Ortadoğu’da, kimin elinin kimin cebinde olduğunun belli
olmadığı bir sürecin içerisindeyiz. Bu kaostan en karlı çıkan şu anda IŞİD. Nedeni ise,
hem Batı emperyalizminin hem de eş başkanlık döneminde AKP’nin tüm pisliklerini o
biliyor.
Daha önce BMGK toplantısı ile 60’a yakın IŞİD karşıtı koalisyon güçleri başarılı
olamayınca, yeni koalisyon ve Orta Doğu’ya daha önce götüremediği AB ülkelerini
götürmek ve Tayyip ile yeniden uzlaşma yolunu açmak için Fransa’da eylem
gerçekleştirildi.
22 Ocak’ta Londra’da ev sahipliğini ABD Dışişleri Bakanı Kerry ve İngiltere mevkidaşı
Philip Hammond’un yaptığı ve aralarında Türkiye’ nin de bulunduğu 24 ülkeden oluşan
IŞİD karşıtı koalisyon bunun meyveleridir.
SONUÇ
Doğada olduğu gibi toplumlarda da hiçbir şey kendiliğinden oluşmaz..
2003’te “Ben yeni dünya düzeni kuracağım, benim ile gelen payını alır” diyen ABD, AB
ülkelerinin bir kısmını peşine takarak ve AKP (Tayyip)’ yi de eş başkan yaparak Ortadoğu
işgalini başlattı. İngiltere ve İsrail önderliğinde BM’yi de hiçe sayan ABD, Körfez
ülkelerinin hain, kral ve emirlerini de bu plana dahil etti. Ve bu işgalin başladığının
işaretini ise Papa II. Jean Paul, St. Petersburg Kilisesi’nde yaptığı konuşma ile ilan etti.
Bu işgalin amacı ne idi? İşte kendi söylemleri…
“Tek dünya düzeni ister istemez kurulacak. Tek sorun, bu sonuca güzellikle mi yoksa zorla
mı ulaşacağımızdır” James Paul Werburg.
* * *
“Tek dünya devleti oluşturduğumuzda, modern dünya daha istikrarlı olacaktır. Halkların
kendisini yönetme hakkı, dünya bankerleri ve entellektüelleri olan elit otoritesi altına
girecektir” David Rockefeller
* * *
ABD’nin misyonu ulus devletlerini gömmek, halkları daha küçük birimlere bölerek
yaşatmaktır” R. Hype
İşgalin başlamasından sonra Irak, Libya, Yemen ve Suriye devlet otoritesini kaybederken;
halk vatanlarından, evlerinden yoksun bırakılmış, yaşama tutunma mücadelesi vermiştir.
Ve çoluk çocuk okyanusların denizlerin ortasında boğularak, cesetleri kıyılara vurduktan
sonra Suriye’de 27 Şubat süreci gündeme gelmiştir.
BU SÜRECE NASIL GELİNDİ?
2011 ve 2012’de yaşanan süreci hatırlarsak, ABD ve müttefikleri Ağustos 2011’de yumuşak
devrim yapmak istedi. Kasım 2011’de ise Yemen’de devrim niteliğinde bir devrim yapmak
istedi. Olmayınca vekalet savaşçılarını sahaya sürdü. Ancak 2013’te kontrolü elinden
9
kaçıran ABD ve müttefikleri, tren raydan çıkınca, kendi içerisinde parçalanarak, vekalet
savaşçılarını 2014’te bölgesel bir tehdit haline dönüştürdüler. Suriye’de belirleyici
niteliklerini kaybettiler. ( Geniş bilgi için bkz. www.bcp.org ulusal manifesto).
Rusya ve İran’ın 2015’ten itibaren sahaya inmesi ABD ve müttefiklerini, belirleyici rolünü
paylaşmaya zorunlu bıraktı. Ekim – Kasım toplantılarında alınan kararlar,
1) Suriye’nin ulusal birliği ve toprak bütünlüğü korunacak.
2) Suriye’nin geleceğine Suriye Halkı karar verecek.
Suriye’nin geleceğini Suriye halkının belirleyeceğini kabullenmek açık bir yenilginin
somut kanıtıdır. Bu yenilgiyi kabullenmeyen Batı emperyalizminin sözcüsü ABD, (B)
planından söz etmeye başladı.
John Kerry, “Eğer adım atmazsak, işler daha kötüye gidebilir. Rusya da bu ihtimali
umarım değerlendiriyordur” diyerek şöyle devam ediyor.
“Geçiş süreci gerçekten ciddi değil mi?.. Bir ya da iki ay içerisinde göreceğiz.. Başer
Esad’ın gerçek bir geçiş sürecini oluşturması konusunda gerçek kararlar alması gerekecek.
Eğer bu olmazsa muhakkak ki değerlendirilen (B) planı seçenekleri bulunacaktır”
açıklamasında verilen mesaj;
1) Suriye’nin bölünmesi ve çözüm sürecinin mutlak başarılı olması gerekiyor.
2) (B) planı istediğimiz bir şey değil ama Rusya’nın da katılacağı plan ortaya konulursa biz
bu planda üstümüze düşeni yaparız.
3) Türkiye mutlaka Suriye savaşına katılmalıdır.
Dünkü ABD ve müttefiklerinin, bugün her birinin diğerini terör örgütü ilan ettiği bölgede,
barıştan söz etmek ahmaklıktan başka bir şey değildir. Ve John Kerry’nin getirdiği (B)
planı da Türkiye’ye yapılan tehditten başka bir şey değildir, içerisinde bir (C) planını
gizlemektedir.
(C) PLANI -ULTRA SYKES PİCOT YANİ BÜYÜK HAÇLI SEFERLERİ
MI5 ve MI6 (İngiltere), MOSSAD (İsrail), CIA (Amerika) gizli örgütleri tarafından papa
ve haham başkanlığında ultra bir Sykes Picot örgütlenmesi tamamlanmak üzere…
Hatırlarsak, bu anlaşmaya göre Batı emperyalistleri batıdan, Rus çarı doğudan Osmanlı’ya
saldıracak, Osmanlı’nın toprakları paylaşılacaktı. Güneydoğu’da bir Kürdistan ve
Ermenistan olmak üzere iki devlet kurulacaktı. Paylaşım haritası çizilince, Ürdün ve Suudi
Arabistan Osmanlı’ya karşı ayaklandırılmıştı. Ancak, Lenin planı deşifre edince oyun
bozulmuştu. Şimdi Lenin yok ama kısmen de olsa Putin ve yolda kazık attıkları Tayyip
(sultanlık) belası var. Tayyip’in işi kolay. Hemen hemen tüm dünya tarafından tecrit edildi,
yalnızlaştırıldı. Daha da yalnızlaştırılacak ve halkın gözünden düşmesi sağlanacak.
Peki Putin ne olacak? Ya ikna edilecek ya da bir şekilde devre dışı bırakılacak. Sorun
büyük olunca devreye de büyük patron girdi ve Patrik Kirill’den randevu talep etti.
Buluşmadan önce Papa Francis, twitter hasabından da şu mesajı yayınladı. “Bugün lütuf
günüdür. Patrik Krill ile görüşmek Tanrı’nın hediyesidir. Bizim için dua edin.” Ortadoks ve
Katolik kiliseleri 1054 yılında ayrılmışlardı ve bu o tarihten beri yapılan ilk görüşmeydi.
Buluşma yeri olarak Küba’yı seçmeleri de başlı başına ayrı ve düşünülmesi gereken bir
konu. Küba’da buluşan Papa Francis ve Patrik Krill, buluşma sonrasında “Hristiyanların
maruz kaldığı eziyetleri görüştük ve iki kilise arasında bir deklarasyon imzaladık”
açıklamasını yaptı.
10
BÜYÜK İSRAİL ÇELİŞKİSİ
Öte yandan, tarihsel yenilgilerinin intikamını yine aynı tarihte almayı seven İngiltere, IŞİD
ile mücadele adına bir ordu kurmak için Libya’ya birlikler yerleştiriyor ve silahlar
gönderiyor. Peki “Büyük Kürdistan Devleti kurulmasının zamanı geldi” diyen İsrail ne
yapıyor? Bu noktada İsrail’e iki soru sormak gerekiyor.
1) Kurmaya çalıştığınız ‘Büyük Kürdistan Devleti’ içinde Türk Arap Ermeni ve Farslı
insanlar olmayacak mı?
2) Hani tek dünya devletini ister istemez kuracaksınız ya… Amerika’nın görevi de ulus
devletleri bölmekti ya… Peki, tek bir dünya devleti oluşturduğunuzda, “modern dünyayı
artık dünya bankerleri ve entellektüelleri olan elit otorite yönetecek” diyen siz değil
misiniz? Yani bir yandan Kürt ulusuna devlet kurduracak, sonra da ulus devletler
parçalanacak diyeceksiniz.
GERÇEKTEN KÜRT HALKI PKK İLE ÖZDEŞ Mİ?
Ayrıca İran yetkililerinin Esad’a ‘PYD’ye dokunmayın, onlar sadece bir araç’ demesi de
ayrı bir konu. Kurduğunuz PKK / PYD ile Güneydoğu’da Kürt halkını PKK ile
bütünleştirme denemeleriniz de, Kürt halkının PKK’yı nasıl dışladığını gözler önüne
seriyor. (Ne Kürt ne de Türk halkları bu oyunu yutmayacak ve sizlere ikinci bir ders
verecektir. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın)
Yani İsrail ne yapıyor? Tel Aviv ile Abu Dabi arasındaki “Gizli jet rotası” ortaya çıkınca
eteklerindeki taşları dökmeye başladılar. İşte kendi söylemleri:
1) Binyamin Netanyahu: “İran’ın Suriye üzerinden Lübnan’daki Hizbullah’a, gelişmiş
silahlar göndermesine seyirci kalamaz, razı olamayız”
2) ‘Münih Güvenlik Görüşmeleri’nde konuşan İsrail Savunma Bakanı Moşe Yaalon: “Arap
ülkelerinin İran’ın nükleer silah sahibi olmasını oturup beklemeye niyeti olmadığına ve
nükleer silah sahibi olmaya hazırlandıklarına dair göstergeler var” (İran tehdidine
karşı Suudi Arabistan’a İslam ordusu kurduran ve yardım eden de yine kendisidir.)
3) Moşe Yaalon: “Bana sorarlarsa ve İran ile IŞİD arasında tercih yapmam istenirse IŞİD’i
seçerim.”
4) Moşe Yaalon: “Onlar (Körfez ülkeleri) İsrail’in hünerini gösterebileceğine inanıyorlar”
5) İsrail Dışişleri Bakanlığı Genel Direktörü Dore Gold: “İsrail’in dünyada yalnız
olduğunu söyleyenler neden söz ettiklerini bilmiyorlar. Arap ülkelerinin çoğu ile temas
halindeyiz. Bu temasların başarısını da yaptığımız gizliliğe borçluyuz.” (Dore Gold, daha
önce de Suudi Kral Danışmanı Enver Macid el Ekşi ile Amerikan Dışişleri Konseyi’nde
görüşmüştü.)
Yine Dore Gold, Suudi Arabistan ile İsrail’in başta İran’dan gelmek üzere ortak tehditlerle
karşı karşıya olduğunu belirtti. El Ekşi’nin kendisine sunduğu 7 maddelik bir planda;
Türkiye, İran, Irak ve Suriye topraklarında “Büyük Kürdistan Devleti” olduğunu
söylüyordu.
Körfez ülkeleri İran nükleer silah anlaşmasından zaferle çıktığında, neden seslerini
çıkarmadılar ve ABD’yi desteklediler? Çünkü İsrail onların da çıkarlarını ABD nezdinde
savunuyordu.
ÇÖZÜM KEMALİZM
Siyonizm ve emperyalizmin farklı cephelerde olduğunu söyleyenler, kendilerini
kandırmaktadırlar.
Bölgede kendilerine ruhani bir İslam önderi çıkaramayan Batı emperyalizmi ‘barış süreci’
adı altında zaman kazanarak (C) planı yani (Ultra Sykes Picot) ile kendisini dünya
11
savaşına hazırlamaktadır.
Bu durumda yapmamız gereken tek bir şey var. Çözüm, Ortadoğu ve tüm dünyada gelişen
savaşların din, milliyetçilik ve mezhep savaşları olmadığını; bu savaşların bir sistem savaşı
olduğunu halka anlatmak, yeni bir Kemalist cephe oluşturmak ve Kemalist iktidarı geri
almaktır.
GENÇ TÜRKLER OSMANLICILIKTA BULUŞUYOR
Ön Türklerle Türk Devrim sürecinde Osmanlı seçkinleri ve aydınları hep batıya
öykünmüşler, Paris ve Londra’ya gitmişlerdir. Genç Türk kavramı, aynı dönemde
Avrupa’da yönetime karşı olan muhalif yapılara benzer olarak kullanılmıştır. (Genç
Almanlar, Genç İtalyanlar, Genç Polonyalılar gibi)… Ayrıca bu akım, siyasi olduğu kadar
edebi bir akımdır da. Dönemin Genç Türkleri’nin oluşturduğu kuşağın ortak paydası
Osmanlıcılıktır. (Buna ‘Vatan’ kavramını ilk kez söylemlerinde kullanan Namık Kemal de
dahil)…
MİLLET KAVRAMI DEVRİMCİ BİR KARAKTER TAŞIR
Çanakkale Savaşı, dönemin Haçlı saldırısıdır. Türk milletinin örsle çekiç arasında su
verilerek oluşma dönemidir. Tarihsel gelişim sürecinde 19. yüzyılda oluşan millet
kavramının tanımı, ırk ve din temelinde bir birlik değildir.
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir”. Bu, yalnız Türkiye
için değil, tüm doğuda yıkılan imparatorluklardan sonra ortaya çıkan ulus devletleri için de
geçerlidir. Ayrıca devrimci bir karakter taşır. Ancak 1929 bunalımından çıkan Batı
emperyalizmi, bunu ırkçılığa dönüştürmüştür. Yalnız Çin, devrimi bizden ithal ettiği için
eksiği görmüş ve halk kelimesini ekleyerek ÇİN HALK CUMHURİYETİ olmuştur.
TÜRK DEVRİMİ VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
19.yüzyılda Tanzimat aydınları ile başlayan batı hayranlığı, 20 ve 21.yüzyılda da devam
etti ne yazık ki… Kimileri Wilson İlkeleri, kimileri de İngiliz cemiyetleri ile kurtuluş
peşindedirler. Wilson’a ‘sen asrın peygamberisin’ diyerek mektup yazanlar da bizim
aydınlarımızdır.
Tüm bu yaşananları süzerek, Türk Devrim sürecini doğru okuyup doğru stratejiyi inşa
eden isim ise Mustafa Kemal Atatürk’tür. Osmanlı paşaları kurtuluşu batıda yani İngiliz ve
ABD himayesinde ararken, O milletine gitmiştir. Atatürk Doğu’ya ne yaptıysa milleti ile
yapmıştır. Dönemin emperyalistlerinden medet ummak gibi ne bir ifadesi ne de duruşu
olmamıştır. Bu süreci bize hatırlatan son dönemde yaşadıklarımızdır. İşte birkaç örnek:
1) AKP’nin kurucu ortağı, ılımlı İslamın Türkiye uzantısı F tipi yapıdan medet umanlar,
2) “Hele bir AKP’den kurtulalım da sonra işimize bakarız” diyenler,
3) Atatürkçü olduğunu söyleyen, milli bayramlarda ve 10 Kasımlarda meydanlara çıkarak
“Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağıranlar…
Söylem ile eylem örtüşmeyince, karar eyleme bakarak veriliyor. Duruşun, yorumda
gereken turnusol kağıdı budur. Kim kiminle ne zaman ne için beraberdir? O ittifakın
faydası kimedir? İki hamle sonrasını düşünemeyenlerin, dünya satrancındaki sonu çoban
matıdır.
ABD kendi çıkarlarına dokunmadıktan sonra; hareketin tabelasına, rengine ve kokusuna
bakmaz. Putin, “sıra Türkiye’ye gelebilir” derken hiç de iyi şeylerden bahsetmemişti.
Türkiye yangın yerine dönüp, yıkılıp, harap olduktan sonra konuşacaklaradır sözümüz…
12
Neden mi?
Çünkü çağdaş yönetici, yangın çıktıktan sonra itfaiyeye haber veren değil, yangının
çıkmaması için önlem alandır.
SİYASİ MÜCADELENİN OLMAZSA OLMAZI ÖRGÜTTÜR
Bireyler dünya görüşlerini ifade ederek, siyasi tercihlerini belli etseler de, bir örgüt çatısı
altında görev ve sorumluluk almadan mücadelelerini kuvvetten fiile dönüştüremezler. Bu
kapsamda farklı düşünenler olsa da, yukarıdaki ifademiz, siyaset gerçeğinin turnusol
kağıdıdır. Siyaset örgüt ilişkisi ise çift akıntılı bir sudur. Onat Kutlar, bir şiirinde “Yağmur
yukarı doğru akmaz yeniden” demiştir. Siyaset örgüt ilişkisi, yağmuru yukarı doğru
yeniden yağdırmanın yolu, yordamıdır. Yani yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya çift
akıntılı bir devinimdir.
Öyleyse temel strateji; emperyalizme karşı birleşik halk cephesinin kurularak, siyasi
mücadelenin inşa edilmesidir. Bunun için de yapılacak ilk şey; içinde bulunduğumuz
durumu tespit edip, baş düşman ve baş çelişkiyi belirlemektir. Yukarıda yaptığımız durum
tespitine istinaden: çağımızın ilk düşmanı emperyalizm olduğuna göre; baş çelişme
emperyalizm ile ulus devletleri arasındadır. Baş düşman ise emperyalizm ve onun
işbirlikçileridir.
NEDEN ULUS DEVLETLERİ PARÇALAMAK İSTİYORLAR?
Çünkü Kemalizm ulus devletler ile ortaya çıkmış ve kurduğu sistem ile emperyalizmi
yenilgiye uğratmıştır. Kemalizm, dünyanın birçok ülkesinde hayata geçmiş,
emperyalizmin yaşam alanını daraltmıştır.
Günümüz koşullarında, somut şartların somut tahlili sonucu olması gereken ittifakın ortak
paydası “tam bağımsızlık” ilkesidir. Kemalist devrimin milli ve demokratik olmak üzere
iki ayağı vardır. Demokratik ayak feodal düzenin tasfiyesidir. İsmet İnönü ve Celal Bayar
milli ayakta yer almış, demokratik devrimde parti içinde saklanmış karşı devrimcilerdir.
Mustafa Kemal ile savaşa katılması, cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, bakanlık yapması
burada belirleyici değildir. Paşa’nın birçok arkadaşı kimi sağlığında, kimi ölümünden
sonra karşı devrim saflarında yer almışlardır. Ne yazık ki karşı devrimin kendisine seçtiği
isim ise “demokrat” olmuştur.
1938 1946 baskıcı muhalefetleri sonucu “halk meclisi” ortadan kaldırılarak, 1950’de
seçim sandığı ortaya konulmuştur. Dönemin solcuları da Demokrat Parti’yi destekleyerek
“tek parti” sistemine karşı çıkmışlardır.
AKP’nin “ileri demokrasi” söylemine “yetmez ama evet” diyenler, 1950’de Demokrat
Parti’yi destekleyenlerin torunlarıdır. Tıpkı AB’den demokrasi geleceğini savunanlar gibi
“ne şeriat ne darbe” diyerek Atlantik ötesi tertipler ile Türk ordusunun esir alınmasına
suskun kalanlar, hatta ‘oh oldu’, darbeci bunlar’ diyenler gibi…
PEKİ KEMALİST YAPILARI KİM İNŞA EDECEK?
Gelelim Kemalist yapıları inşa edecek olan ‘tam bağımsızlık’ ortak paydasıyla mücadelenin
lokomotifi durumundaki sosyal yapılara… ittifak etmesi gereken sosyal yapılara… (işçi,
kamu yani memur sendikaları, köylü, esnaf, milli burjuvazi esas olmak üzere gençlik ordu
ve aydınlar)
13
GENÇLİK VE AYDINLAR: Gençlik, tüm iktidar sürecinde tepkimeyi hızlandıran
katalizör etkendir. Aydınlar ise sürecin müttefiki olan sosyal yapıları, nokta atışları ile
bilinçlendirmede benzer bir işleve sahiptir. Genç ve aydınlar tek başına sosyo ekonomik
bir yapı değildir. Ancak mücadelenin olmazsa olmazlarıdır.
Bugün bu gençlik ve aydınların durumu
Aydınların yön duyguları 1980 darbesi sonrasında YÖK ile yok edilmiştir. Bir kısım aydın
YÖK’e karşı çıkmışlarsa da çoğunluk “Kuzuların Sessizliği”ni oynamayı yeğlemişlerdir.
Bugün yaşananların yolunu üniversitelerimiz kendisi döşemiştir. Her ilde en az bir
üniversite, neredeyse her mahallede bir fakülte, her ilçede bir yüksek okul açan anlayış;
gençlerimizi ABD ve AB’nin cici çocuklarına dönüştürmüştür.
ORDU (1946 sonrası değişim ve dönüşümde ordu): Hangi devrim vardır ki ordu
katılmamış olsun. Bu süreçte ordunun nerede olduğu belirleyici bir etkendir. Eğer ordu
devrimden yana ise tarihin çarkları ileri doğru dönmüştür. Burada şu gerçeği hatırlamalıyız
ki, Türk ordusu Sevr Antlaşması gereği terhis edilmeye başlanmıştır. Ordumuzun yeniden
kurulması Mustafa Kemal Atatürk tarafından gerçekleştirilmiştir.
MECLİS OLMADAN ORDU KURULMAZ
Nisan 1920 Meclis’in kuruluş çalışmaları, Kemal Paşa’nın istediği gibi gitmemektedir.
Yunus Nadi Bey, moral vermek için şunları söylemiştir: Paşam mühim olan ordudur, neden
rahatsız oluyorsunuz? “Hayır” der Paşa: Mühim olan meclistir. Meclis olmaksızın, milletin
iradesi tecelli etmeksizin ordu falan kuramazsınız. Orduyu kurmak büyük servetlerle
gerçekleşir ve bu ancak milletin rızası ile olur. O dönemki meclis de tam bir birleşik
cephedir.
ABD Büyükelçisi’nin Washington’a gönderdiği Wikileaks, Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki
generallerin 3’e ayrıldığını ifade etmiştir.
1) ABD ile ilişkileri iyi götürmek isteyenler,
2) ABD ve AB ile ilişkilere şüpheli bakan milliyetçiler,
3) İran ve Rusya ile ilişkilerini geliştirmek isteyenler yani Avrasyacılar
ABD Büyükelçisi şu yorumu yapmıştır. “Avrasyacı generaller ile milliyetçi generaller,
ABD çıkarlarına ters düşer”.
SENDİKALAR: Tam Bağımsız Türkiye’nin mücadelesindeki diğer sosyal güç
sendikalarımızdır. Sendikalar, özellikle 12 Eylül sonrası, başlarına ABD ve AB çuvalı
geçirilerek sosyal güç olmaktan neredeyse çıkarılacak hale getirilmiştir.
KÖYLÜLER: Bankalar tarafından finanse edilen köylülerin kooperatifleri; birlik, TMO
vb. gayri resmî olarak ellerinden alınmış, ekinini ekemez hale getirilmiş, köylüler
birilerinden medet bekler olmuşlardır. Ekinlerini ekseler bile dağ ve şehir eşkiyalarına
yetiştiremez durumdadırlar.
ESNAF: Esnaf, AVM’lerin hışmına uğratılarak, borç bataklığında çırpındıkça batmaktadır.
SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI (STK’LAR): Parti ve derneklere yapılan değişim ve
dönüşüm hamleleri ile 1980 sonrası özenle örülmüş dantel entel çuvallardır.
MİLLİ BURJUVAZİ: Milli burjuvazi, çok uluslu emperyalist şirketler ile işbirlikçi
şirketler arasında sıkıştırılmış pestil durumundadırlar.
14
İTTİFAKIN DİĞER AYAĞI
Kurtuluş Savaşı’nın görünen ve görünmeyen etkenlerinden biri de Sovyetler Birliği ile
yapılan ittifaktır. Mustafa Kemal Paşa (emperyalizme karşı ortak çıkarları gereği) SSCB
ile ittifakın önem ve değerlerini en geniş açı ile anlamış bir liderdir. Hem SSCB hem de
Paşa, şunu çok iyi biliyorlardı ki Türkiye düşerse SSCB de düşerdi.
Bazı yorumcular, hatta Atatürkçü olduğunu iddia edenler bu ittifakı “o günün şartlarının
zorunluluğu” diyerek gündelik ve politik olarak değerlendirmekteler. Bu yorum, Kemal
Paşa’nın ittifak anlayışını küçümsemek ve kendi ittifak anlayışlarının algısını ortaya
koymaktan başka bir şey değildir. Çünkü ittifakın kaynağı,
a) Tarihsel zorunluluk
b) Ortak düşmanlar
c) Genel ortak tehditler
d) Genel çıkar birliktelikleri
TAKSİM ANITI KURTULUŞ SAVAŞININ ÖZETİDİR
Mustafa Kemal Paşa geçmişteki Osmanlı Rus savaşlarına çakılıp kalsaydı, böyle bir
ittifak inşa edilebilir miydi?
Öteye gitmeye gerek yok, Suriye gerçeği gözlerimizin önünde… Komşumuz Suriye,
vekalet savaşçıları ve dışarıdan destekli bir tertiple bölünmek istenmektedir. BOP’un Arap
yaftalı uygulamasında iki ittifak cephesi oluşmuştur. Bir taraf İran Rusya Çin
önderliğindeki SIO, diğer tarafta ise 19 ülkenin sınırlarını yeniden çizmek isteyen
emperyalistler ve onların işbirlikçileri…
1928’de açılışı yapılan Taksim Cumhuriyet Anıtı’na bakınız, Kurtuluş Savaşı ittifakının
tam da kendisidir. Bir tarafta halk ve asker, diğer tarafta ise Atatürk Fevzi Çakmak
İnönü, hemen arkasında da SSCB generali Kliment Yefremoviç, Voroşilov ile Mihail
Vasilyeviç Furunze bulunmaktadır. Bu anıt, Kurtuluş Savaşı’nın özetidir. (Taksim
ayaklanmasındaki hedefin orada bir AVM yapılması değil, anıtın ortadan kaldırılması
olduğunu söylemiştik).
HALK BU ÇIKMAZDAN NASIL ÇIKACAK
Dünyada ve ülkemizdeki gelişmelerin özeti bu. Bu gelişmeler de gösteriyor ki, dünyanın
en tehlikeli ve pimi çekilmiş bomba gibi ne zaman patlayacağı belli olmayan tek ülkesi
Türkiye. Peki; durum böyle iken, ‘akıl tutulması’ içerisinde olan halkımız, içinde
bulunduğu koşullardan nasıl kurtulacak? ‘1920 yıllarında boynumuza boyunduruk
vuramadınız, gelin şimdi vurun’ mu diyecek? Yoksa silkinip ayağa mı kalkacak?
KURTULUŞ KEMALİST BİRLEŞİK CEPHEDE BİRLEŞMEK
Amacımız tarihin seyir defterinde gezinmek değil; ülkemiz ve dünyada gelişen ve değişen
dengeleri doğru bir şekilde halka anlatmak ve içinde bulunduğumuz çıkmazdan çıkabilmek
için çözüm yolları ortaya koymaktır. Üstelik bu doğrular, her gün sansasyon ve kanlı
eylemler ile gizlenmeye çalışılıyorken…
Bugün Tam Bağımsız Türkiye ortak paydasında bir ittifak, somut şartların somut
sonucudur. AndyAR’ın araştırmalarında toplumun yüzde 60.4’ü “’yeni bir oluşum,
önderlik” diyor. Bunu “Herkes bizim partiye gelsin” diye yorumlamak; 1980’de
cumhurbaşkanlığı seçimlerinde meclis tur üstüne tur atarak dönerken, Kenan Evren “o
bana verildi” diye yorumlayan dönemin siyasetçilerini hatırlatmaktadır. Sürecin Türkiye’ye
dayattığı “Benim partim, benim derneğim” demek değildir. Hayat ve devrim “Tam
15
Bağımsız Türkiye” diyen her siyasi yapıyı birleştirecek Kemalist Birleşik Cephe’yi
önümüze koymuştur.
KEMALİZM’E SAHİP ÇIKACAĞIZ
Mustafa Kemal; ‘Bu Türkiye’ nin ihtiyaçlarından doğmuş, Türkiye’ye has bir sistemdir’
diyerek kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni gençliğe emanet ederken şunları söylüyordu: ‘Bu
sistemi koruyamazsanız, düşman yüz kat daha güçlenerek gelecek ve elinizden bu sistem
alacaktır’.
Peki düşman ne diyor; ‘Bize karşı çıkan devletleri komşuları ile birbirine düşürecek
durumda olmalıyız. Ancak, eğer karşı çıkan devlet ve komşuları birlik olarak bize karşı
çıkarlarsa, o zaman dünya savaşı çıkaracak güçte olmalıyız. –Siyonist Protokol/7-
(http://www.google.com.tr/url…)
İşte gün o gündür. Ordularımız dağıtılmış, kalelerimiz cebir ve hile ile ele geçirilmiş,
iktidara sahip olanlar gaflet, delalet ve ihanet içindedirler.
Bu çözümsüzlüğe nasıl çözüm bulacağız… Kemalizm’e nasıl sahip çıkacağız. Bu çetrefilli
aşamada halk olarak kararımız ne olacak? Kolayı tercih edip sistem partilerinden medet
ummak mı -ki onlar emperyalizmin işbirlikçileri zaten- yoksa 1946’dan beri içinde
bulunduğumuz ihanete artık son verip AKP, CHP ve diğer işbirlikçi partilere yaslanmak
yerine 1924 Anayasası’nda belirtilen TC devlet sistemine dört elle sarılmak mı? Diğer bir
deyişle ihanete son vermek mi?
67 YILLIK KARŞI DEVRİM SÜRECİNDE ÜLKENİN GELDİĞİ NOKTA
AKP, kendiliğinden ortaya çıkmış bir parti değil, ülkede söz sahibi olan diğer partiler gibi
CIA tarafından organize edilmiş bir sürecin ürünüdür.
1945-1950 yıllarında Kemalist halk iktidarını ele geçiren karşı devrimin görevi, Türkiye
Cumhuriyeti Kemalist sistemi dağıtmak, Liberal (emperyal) sisteme geçmek idi. Ülkede
bu amaçla örgütlenen emperyalizm ve işbirlikçiler, 1946 seçimlerinde, Halk Meclisi
(TBMM)’ni kenara iterek, Atatürk CHP parti programını yırtıp atarak, parlamenter sisteme
geçiş yalanları ile farklı iki partiymiş gibi karşımıza çıkartıldılar. Biri Liberal Sistemi
doğrudan savunan DP, ikincisi ise Atatürk CHP’sinden arındırılmış Kemalist devrimleri
inkâr eden sol düşünce ve Sosyal Demokrat gibi beylik laflar ile sulandırılmış özünde
liberal ‘yani ‘Yeni İnönü CHP”sidir. Partiler bir yandan görücüye çıkarken diğer yandan da
devrimci bir karakter taşıyan Türk Milliyetçiliğini; Türk ırkçılığına dönüştürmek için
Alparslan Türkeş’i yetiştiriyorlardı (Politikada ırkçılık ılk olarak Batı’da ortaya çıkmıştır)
KEMALİZM’E İKİNCİ DARBE
İktidar güçtür, iktidarı belirleyen güç ise bir ülkedeki üretim araçları, insanın üstünde
yaşadığı toprak ve insan ile ürün döngüsünü sağlayan kapital (para) ‘dir. İşte kavga tam da
bu noktadadır. Kemalist Sistem’de araç gereçler para halka, liberal sistemde ise şahıslara
aittir. 1950 seçimlerinde Ümmetçi toplum dayatması ile halkın karşısına çıkan DP halktan
kabul görmeyip yıpranınca, CIA devreye girdi. İnönü-Türkeş ittifakı ile DP’ye karşı 1960
darbesini yaptı. Ümmetçi yapılanmayı ileride tekrar kullanmak için geri çekti.’ ‘Özgürlük
demokrasi adına sol, sosyal demokrasi ve Türk ırkçılığını sahneye sürdü. Öte yandan da
CIA/FETO ile ümmetçi toplumu yeniden yaratmak için illegal örgütlenmeleri başlattı.
1960 darbesi mükemmel bir organize ile halka yutturularak, anayasa ve mahkemelerin
değişmesi ile Kemalizm’e 1945’den sonra ikinci darbeyi vurdu.
16
Sahneye çıkan sol-sağ 1970-80 yılları arasında ülkeyi kaostan kaosa sürüklerken, CIA bir
yandan teorisyenlerinden Kemal Derviş’e 24 ocak kararlarını yazdırıyor (1976), diğer
yandan bu kararları hayata geçirecek Ümmetçi yapılanmayı FETO ile hızlandırmaya
başlıyordu.
SAĞ-SOL ÇATIŞMALARININ PERDE ARKASI VE CIA
CIA, 1978-80 sağ-sol kavgalarını çok korkunç göstermek için eylemlere başladı. Solcu
gençlerin toparlandığı yerleri bombalayan CIA, eylemleri sağ görüşlü gençlere yıkıyor ya
da tam tersi sağ gençliği katlediyor, sol örgütler üstüne yıkıyor, camileri ve otobüsleri
bombalıyor ülkede kaosu derinleştirerek 1980 hazırlıkları yapıyordu.
70’li yıllarda Fethullah Gülen’in okullarına akıtılan paralar BOP’un altyapıları ve 1976
1981 yıllarının hazırlık aşamaları idi. O yıllarda ülkemizde yaşanan kaos tesadüfi değil,
görünmeyen hükümet CIA’nın işi idi. 12 Eylül darbesi yapıldığında, bundan daha Türkiye
basını bile habersizken, ABD darbeyi, basına sabah saat 05’te manşetten ”Bizim çocuklar
bu işi başardı” diye veriyordu
(http://www.milliyet.com.tr/.…/dunyadetay/04.06.2011/1398393/…).
24 OCAK KARARLARI KEMALİZM’İN TASFİYESİDİR
’12 Eylül, ulusal solcu ve ulusal sağcıları işkence tezgвhlarında, İsa’nın öcünü
alırcasına çarmıhlara gererken, ümmetçi toplumu yaratacak olan Özal, ABD’de kampa
alınmış ve Kemalizm’in tasfiyesi için 1976’da Kemal Derviş tarafından yazılan ‘24 Ocak
Kararları”nın hayata geçirilmesi için eğitiliyordu (24 Ocak Kararları Kemalizm’in tasfiye
kararlarıdır.).
Irak ile sınırımızda tampon bölge açılarak çekiç gücü yerleştirilecek, ‘Güneydoğu sorunu’
adı altında APO görevlendirilecek ve PKK güçlendirilecekti. Onların çocukları başarılı
oldu, silahlarımız yenilendi, yeni açılan üslerimiz Ortadoğu’ya yönlendirildi ve böylece bir
taşla iki kuş vuruldu. SSCB’nin yıkılması için kutsal cephe ile ittifak yapan radikal islam,
ikiz kulelerin havaya uçurulması ile yerini ılımlı islama bıraktı. Nehri geçerken at
değiştirmeye kalkışan Batı emperyalizmi, Bin Ladin’i Afganistan’da karşısına aldı. Bin
Ladin şöyle diyordu; “Bizim gerçek düşmanımız SSCB değil, ABD imiş”. Bir yandan Bin
Ladin ile savaşan ABD, öte yandan sünnilerin önderliğinde “Ilımlı İslam” adı altında
ruhani lider Fethullah Gülen’i Ortadoğu’nun halifesi gibi tanıtmaya başladı. Bill Clinton,
İstanbul Çırağan Sarayı’nda şöyle demişti; “Yahudilerin Haham’ı, Hristiyanların Papa’sı
var ama Müslümanların bir ruhani lideri yoktur’’.
YENİ DÜNYA DÜZENİNE İLK ADIM
Özal’ın zamansız ölümü sonrası iktidara gelen Ecevit – Devlet Bahçeli hükümeti BOP’u
suya düşürecekti. Özal hükümetinin devamı gerekiyordu. Görünmeyen hükümet devreye
girdi, dönemin İstanbul Belediye Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ı hazırlamaya
başladı. Arkasından ’24 Ocak Kararları’nın sahibi olan Kemal Derviş’i göndererek Ecevit
hükümetini devirdiler. AKP ile eş başkan Tayyip Erdoğan’ı iktidara taşıdılar ve suyu
yoluna koyan görünmeyen hükümet 2003’de BOP girişimini başlattı. “Yeni dünya
düzenini ben kuracağım, benim ile gelen payını alır’’ sloganı ile ortaya çıktı. Ardından
“Saddam kimyasal silah ile dünyayı tehdit ediyor’’ gerekçesi ile 10 Mart 2003’de
Saddam’ı vuracağını açıkladı. Böyle bir müdahaleyi ancak BM yapabilirdi. Çünkü
dünyanın düzenini sağlayan karakol BM’dir. Dünyayı böyle bir tehlikeye atan ülkenin
sorununu, silahlı kanadı olan NATO gücünü göndererek çözer. 20 Mart 2003’e kadar
17
ABD’ye ‘bekle, ben sorunu çözerim’ derken, ABD bu kararı tanımadı ve aynı tarihte Irak’ı
işgal etti. Bu tarih yeni dünya düzeninin başlangıcı olacaktı.
Bu işgal AB’yi ve BM’yi parçalarken, dünyada da yeni müttefikleri oluşturdu;
a) ABD ve İngiltere’nin başını çektiği, Irak işgaline katılan grup
b) Almanya ve Fransa’nın başını çektiği, Irak işgaline katılmayan grup
c) ŞİÖ (Şangay İşbirliği örgütü)
Fas, Tunus, Cezayir ve Libya’dan sonra Irak işgali ile ‘Arap Baharı’ adım adım ilerlerken,
diğer yandan Batıda Kuran’lar yakılıyor, Hz. Muhammed’in karikatürleri yapılarak alay
ediliyor ve “Büyük Asya Projesi”nin patronları, arka arkaya şu açıklamaları yapıyordu.
“Tek Dünya düzeni ister istemez kurulacaktır, tek sorun bu sonuca güzellikle mi, yoksa
zorla mı ulaşılacağıdır’’ –James Paul Werburg (bkz.http://www.millicozum.com/mc/kasim2004/deccalin-sovalyeleri).
“Tek bir dünya devleti oluşturduğumuzda modern dünya daha mükemmel ve daha istikrarlı
olacaktır. Halkların kendilerini yönetme hakkı, artık dünya bankerleri ve entellektüelleri
olan elit otoritesi altına girecektir.’’ –David Rockofeller-
(bkz. http://blog.milliyet.com.tr/gizliorgutlerin-ortakhede.…/…/… ).
“ABD’nin misyonu ulus devletleri gömmek, halklarını daha küçük birimlere bölerek
yaşatmaktır. Gelecek Amerika’nın mıdır? Yeni dünya düzeni Amerika İmparatorluğu ve
tüm insanların rakip olmadığı evrensel düzenin adıdır.’’ –R. Strausz Hupe-
(bkz.http://huseyinguzel.blogcu.com/emperyalizminamaci…/13788667).
PUTİN “BU BİR HAÇLI SEFERİDİR”
Batı bu gelişmeleri yaşarken Tayyip, “bu bir medeniyetler buluşması, ben Ortadoğu’nun eş
başkanıyım’’ diyerek, yüz yıllık dostlukları bir kenara itip, Suriye işgali için efendilerinin
talimatını yerine getiriyordu. Fakat Suriye işgali başlamak üzere iken kurbağa gözünü açtı.
Putin; “Bu bir haçlı seferidir, biz Çin’i yanlış tanımışız’’ diyerek Karadeniz’de Çin,
Kazakistan ve Rusya’dan oluşan üçlü tatbikatı başlattı. Bu tatbikat, üç guruba bölünmüş
dünyaya, ayrı ayrı mesajlar veriyordu (http://www.tarafsizhaber.com/.…/drmehmethakansaglambatil…).
Bu, birinci gruba bir gövde gösterisi, ikinci gruba uyarı, grupların dışında kalan ve stratejik
önem taşıyan ülkelere de “gözünüzü açın’’ mesajı idi. Söz konusu tatbikat ile Suriye
işgalinin yolunu kapayan ŞİÖ, bedelini Rusya üzerinden Ukrayna ve Kırım ayaklanmaları
ile ödüyordu. Bu saldırıları da ŞİÖ nezdinde bertaraf eden Putin, Batı emperyalizmini
bunalımdan bunalıma sürüklemeye başladı. Bunalıma düşen emperyalizm, çareyi iç
ayaklanma ve sünni radikal islam örgütlerini, Alevi Esad’ın üzerine kışkırtmakta buldu. İç
ayaklanmanın temsilcisi olarak seçilen SUK ‘’Suriye Ulusal Koalisyon’’, eş başkan Tayyip
tarafından İstanbul Maltepe’de, ÖSO ise Antakya’da kuruldu. Destekçileri; PYD, ElNusra
ve el altından PKK İdi. Esad’a karşı bunlar yetersiz kalınca, 1500’e yakın radikal örgütleri
Suriye üzerine göndermek için Ortadoğu’da toparladılar. Toparlanan ruh hastalarının
finansmanlarını Suudi Arabistan, Katar, Ürdün ve BAE üstlenirken, silahlarını da İsrail ve
ABD tedarik ediyordu. Tarihte benzerine rastlanmayan iğrenç saldırılara rağmen Esad
devrilmedi.
18
10 YILLIK TAYYİP-GÜLEN ORTAKLIĞININ SONU
Dünyada yapılan 3.Devrimi (elektronik) de kaçıran Batı emperyalizmi, pazarı Çin’e
kaptırınca bölgesel kontrolü elinden kaçırmaya başladı. Boşluktan yararlanan PKK güç
kazanmaya, 1500’e yakın ruh hastaları kontrolden çıkmaya başlarken, Esad direndikçe
Tayyip kuduruyor, güvendiği efendilerinin elinden bir şey gelmeyeceğini ve piyon olarak
kullanıldığını anlayınca, bölgedeki ruh hastası örgütlerden bir kısmını yanına alarak bir
kısmına da el altından yardım ederek, ‘’RABİA’’ işaretini yapıyordu. Bu şu anlama
geliyordu; ‘Gülen ile birlik olarak beni kullandınız, ya ben ya Gülen’ kozunu masaya
sürerek, Süleyman Şah rolüne soyunmak… Yıllar önce planlanan ve bunun için Gülen
okullarına ve Zaman Gazetesi’ne para akıtılarak ‘ılımlı islam’ yatırımı yapan ABD,
Tayyip’in blöfü ile bunları çöpe atamazdı. Bu nedenle 17 – 25 Aralık operasyonu
düzenlendi ve ABD Gülen’i tercih etti. 10 yıllık ortaklık bir günde yok oldu. Efendiler ve
işbirlikçiler birbirine düştü.
SONUÇ
Doğu-Orta Doğu ve Afrika’da yaşanan günümüz savaşları toprak savaşları değil, sistem
savaşlarıdır. Yazımızın birinci ve ikinci bölümünde anlattığımız gibi, Tek Dünya Din
İmparatorluğu kurmak için yola çıkan Batı emperyalizmi ve bölge işbirlikçileri Orta
Doğu’da çakılıp kaldı. Geri dönme ve uzlaşma şansı olmayan emperyalizm yenilginin
getirdiği sonuçlar itibarı ile büyük bir sarsıntı ve dağılma sürecindedir.
Büyük bir dağılmayı önlemek için devreye giren Papa, önce AB ülkelerini toparlayarak
çatlak sesleri susturdu. http://www.sozcu.com.tr/…/ab-liderleri-roma-anlasmasinin-6…/
Arkasından Trump, Suudi Arabistan’a gönderilerek; İngiliz ve İsrail tarafından denetim
altıda tutulan ”Arap Nato”sunu denetleyerek yeni süreç için her türlü garantinin
verileceğini iletti. http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-39973092
Suudi Arabistan’dan İsrail’e geçen Trump, Papa-Haham ittifakının geçerli olduğunu, Suriye
üzerinden gelecek her türlü saldırının güvenliğini alacaklarını iletti.
http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-39997996
İsrail’den Vatikan’a geçerek Papa’ya rapor verdi. http://www.sozcu.com.tr/…/trump-ilepapa-vatikanda-bir-ara…/
Yeni talimat ile Nato’yu toparladı.
http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-40042111
Yukarıdaki gezintiye; “PYD stratejik ortağımızdır” diyerek ağır silahlar ile donatacağını
ekleyerek Lübnan vekili VALİD SAHRYA’nın ”Orta Doğu Modern harita ile son günlerini
yaşıyor” TRUMP ”O’na (Şi Ciping) güveniyorum. O iyi bir insan Kuzey Kore sorununu
çözün, O çözmezse biz çözeriz”
Tüm bu gelişmeler gösteriyor ki; Batı emperyalizmi ve bölgesel işbirlikçileri 2.SykesPicot saldırısı için yeni strateji hazırlıklarını tamamlamak üzere Haçlı Ordularını
toparlamıştır. (Kurtuluş savaşında bizi arkadan vuran kimdi, Suudi Arabistan, Ürdün)
Bölgeden Rusya’yı söküp atmak için Alevi-Sünni çatışmasının kapısını aralayan ABD,
Kürt kartı, FETÖ ile Türkiye’nin safını belirlemesi gerektiğini AKP hükümetine dayatırken
(Son nokta ABD’de nasıl kondu?) ÇiN’e de ‘bu kavga senin kavgan değil’ diyerek SIO
birliğini parçalamak istiyor.
Bu stratejileri, yapacağı şeyleri de gizlemeden bağıra bağıra söylüyor.
“Bize karşı çıkan devletleri komşuları ile birbirine düşürecek durumda olmalıyız. Ancak,
eğer karşı çıkan devlet ve komşuları birlik olarak bize karşı çıkarlarsa, o zaman dünya
19
savaşı çıkaracak güçte olmalıyız.”
Siyonist Protokol/7(http://www.google.com.tr/url…)
Sürecin Türkiye’ye dayattığı “Benim partim, benim derneğim” demek değildir. Hayat ve
devrim “Tam Bağımsız Türkiye” diyen her siyasi yapıyı birleştirecek Kemalist Birleşik
Cephe’yi önümüze koymuştur.
YA BİR YOL BULUNUR YA DA BİR YOL AÇILIR
Mustafa Kemal; “Bu Türkiye’nin ihtiyaçlarından doğmuş, Türkiye’ye has bir sistemdir’
diyerek kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni gençliğe emanet ederken şunları söylüyordu:
“Bu sistemi koruyamazsanız, yüz kat daha güçlenerek gelecek ve elinizden alınacaktır”
İşte gün o gündür. Ordularımız dağıtılmış, kalelerimiz cebir ve hile ile ele geçirilmiş,
iktidara sahip olanlar gaflet, delalet ve ihanet içindedirler.
DÜNYANIN GELDİĞİ SON DURUM
Dünyanın dört köşesi, gerek resmi olan ordular gerekse de emperyalist ve işbirlikçilerinin
kurduğu taşeron terör ile kan kokuyor, canlar alınıyor, nükleer savaş tehditleri havalarda
uçuşuyor.
Peki neden?
Doğada olmayan malların üretimi makineler (üretim araçları) ile yapılır. Her yüz yıla
yakın gelişen teknoloji ile bu üretim araçları değişir. Üretim araçlarının değişmesi,
toplumlarda da üretim tarzını ve yaşam biçimini zorunlu olarak değiştirir. Bu değişimde,
toplumların yeni yaşam şeklini belirleyen ana unsur; üretim araçlarının hangi felsefeye
uygun olarak kullanıldığıdır.
Bu değişimde, toplumlar tek bir felsefe, tek bir milli töreye bağlanarak uygulanmadığı
zaman, dünyadaki değişik felsefeler uyumsuzluk içine düşer ve dünya savaşları patlak
verir. İşte I.Dünya Savaşı tam da bu nedenle çıkmıştır. 1918 ile 1924 yılları aralığında
yıkılan dünya üzerinde kurulan yeni devletler üç felsefe ile üç sistem üzerine kurulmuştur.
a- Yahudi / Katolik / Roma felsefesine uyarlanmış Liberal Sistem.
b- Türk / İslam felsefesine uyarlanmış Kemalist Sistem.
c- Diyalektik felsefe -din tanımaz- üzerine kurulmuş Sosyalist Sistem.
İstisna olarak Çin, 1924’te kurulan bu sistemlerden Kemalist Sistemi seçmiş, 1949 yılında
Çin Devrimi’ni bitirmiş, Kemalist Sistemi kendi ülkesinin özel şartlarına uygulamıştır.
1924’ten itibaren bu sistemlerin süregeldiği dünyada, bugün teknolojinin zorunlu olarak
gelişmesi ile emperyalizmin deyimiyle “4. Sanayi Devrimi” bizim deyimimizle
“Elektronik Devrim” yapılmıştır.
YAPAY ZEKA İLE EKONOMİNİN DEĞİŞİMİ
Bugün geldiğimiz noktada ise emperyalizm, Kemalist ve Sosyalist sistemleri ortadan
kaldırarak “Yahudi-Katolik-Roma felsefesine dayalı Liberal Sistem” ile “Tek Dünya
Düzeni Bir Hükümet sistemi” kurmak istemektedir.
İsrailli Tarihçi ve Yazar Yuval Noah Harari, 2018’de Davos zirvesinde şöyle anlatıyor.
“Gelecekte ekonominin ana unsurları silah, tekstil veya ulaşım araçları gibi ürünler değil;
tasarlanmış beyinler ve vücutlar olacaktır. (Hibrit Robot)”
Bilgi teknolojisi ile biyoteknolojinin birleşmesi herşeyi değiştirecektir. Ekonomiyi, siyasal
sistemleri ve kişisel hayatları etkileyecektir. İnsanlar bilgi teknolojisi devrimine çok fazla
odaklanırken, aynı anda gerçekleşen biyoteknoloji devrimini unutuyorlar.
20
Yapay zeka, bilgi teknolojisi ile birleşince çok yıkıcı oluyor. İnsan bedenini özellikle insan
beynini anladıkça, yapay zeka bizi yönlendirme ve kontrol etme yetileri kazanıyor.
Beyin bilimi ya da biyoteknoloji olmasa, yapay zeka, tişört ya da ayakkabı üretebilir, hatta
araba kullanabilir ama insanları anlayamaz. Ama yapay zekayı biyoteknoloji özellikle
beyin araştırmaları ile birleştirirseniz, bu ona insan duygularını anlama, yönlendirme ve
kontrol etme yetileri verir. Bu nedenle asıl devrim; yapay zeka değil, bilgi teknolojileri ve
biyoteknolojinin birleşmesidir.
Data çok az insanın elinde olursa, insanlık sınıflara ayrılmayacak, farklı gruplara
ayrılacaktır. Datayı elinde bulunduranlar organizmaları ve insanları hackleyecek. Bu elitler
yalnızca insanlığın geleceğini değil, yaşamın bizzat kendisinin geleceğini de kontrol
edecek. Eğer demokrasi bu yeni koşullara ayak uyduramazsa, insanlık dijital diktatörlüğün
eline geçecektir.
PLAN:DÜNYA EYALETLERE BÖLÜNECEK
2003 yılında BOP Projesi hayata geçirilirken Yeni Dünya Tek Din İmparatorluğu olarak
hazırlanmış, sınırların ortadan kalktığı dünya haritası çizilmişti. Türkiye’de eş başkan ve
yedeğindeki muhalefet de oyun kurucuları arasına alınmıştı. (Geniş bilgi için bkz.
www.bcp.org.tr Ulusal Manifesto)
Sınırsız ve sınıfsız yeni dünya haritasına göre, insanlar gruplara ayrılacak, birkaç ülkenin
birleştirilmesi ile dünya eyaletlere bölünecek, her eyaletin yerel yönetimleri emperyalist
elitlerden oluşan dünya hükümetine bağlanacak ve onlardan gelecek talimatlar ile eyaleti
yöneteceklerdi.
Örnek: İstanbul; Türkiye, İran, Irak, ve Suriye’den oluşan eyaletin başkenti olacaktı.
İstanbul’da binalar, yollar ve AVM’ler buna göre inşa edilmişti. Türkiye, Irak, İran ve
Suriye’nin sermayesi MUSİAD’da toparlanacak, TUSIAD tasfiye edilecekti. AKP’nin
dağılması MUSIAD’ın da dağılmasını beraberinde getirdi.
EKONOMİK SÜREÇ HIZLANDI, KÜRESELLEŞME BAŞLADI
Çin, aynı devrimi kendi içinde gerçekleştirip, Rusya ve Kazakistan’ı yanına alarak ŞIO
(Şanghay İşbirliği Örgütü) kurulunca oyun bozuldu. Bunun sonucunda, BOP Projesi ve
yeni dünya devleti duvara tosladı. BOP Projesi için oluşturulan ittifak cephesi ve yerli
işbirlikçileri kendi içinde parçalanmaya başladı. Ganimetlerin pay edilmesi tehlikeye
düşünce de 15 Temmuz bölüşüm dalaşı yapıldı. 2019 yılına geldiğimizde ise yine aynı
yerde (Davos Zirvesi) Çin kendi projesini (yapay zeka ve biyoteknoloji devrimi) ilan
edince dünya 2003 yılına geri döndü.
Çin’in, emperyalizmin bu dayatmasına karşı getirdiği tez;
Batı, dünyanın küreselleştiğini iddia ediyor. Oysa geçtiğimiz yüzyılda ortaya çıkan
küreselleşme, yalnızca Batı ülkelerinin ya da Akdeniz uygarlığının ekonomik
küreselleşmesi idi. Geçtiğimiz yılın sonu, bu yılın başından itibaren ülkeler arası mesafeler
ve iletişim engelleri büyük ölçüde azalarak ekonomik süreç hızlanmıştır. Ve çağdaş
anlamda küreselleşme başlamıştır.
KÜRESELLEŞMEDE İTİCİ GÜÇ
Batı; çok uluslu şirketler ile finans kuruluşlarını ekonomik küreselleşmenin itici gücü
olarak konumlandırıp, dünya çapında endüstriyel düzenlemeler yapmış, kaynak dağılımını
düşük maliyetli ve iyi iş ortamına sahip ülke ve bölgelerde yapılandırmıştır.
21
Çin bu küresel süreçte, küresel endüstriyel zincirini tabandan tavana adım adım ilerleterek,
insanlık ortak kader topluluğu vizyonuyla “4. Sanayi Devrimi çağında küresel yapının
kurulması için çaba harcamalıyız” diyerek aşağıdaki önerileri ortaya koymuştur.
1- İnsanlığın güvenliğinin sağlanması için ilgili kurallar ve kıstaslar oluşturulmalı, bilimsel
keşifler ile teknolojik, inovasyon, uygulama ve yaygınlaştırmada daha geniş bir ufuk
yaratılmalı.
2- Ülkelerin çıkarları arasında denge sağlanmalı, özellikle gelişen ülkelerin çıkarları
dikkate alınmalı.
3-Bütün ülkelerin ulusal egemenliğine saygı göstermeli, teknolojik hegemonya
amaçlanmamalı ve diğer ülkelerin iç işlerine müdahale etmekten kaçınılmalıdır.
4- Barışçıl, güvenilir, şeffaf, kapsayıcı ve genel yarara dayalı bir teknolojik kural sistemi
ile yeni uluslararası işbirliği çerçevesi oluşturulmalı.
5- Sosyal adalet korunmalı.
6- Politik ortam düzeltilerek, sosyal refah ve istikrar sağlanmalıdır.
Çin, bu düşünceleri doğrultusunda yeni dünyayı barışçıl ve dünya devletleri ile birlikte
kurmak isterken, bir yandan emperyalizmin yüzyıllık planlarını suya düşürürken bir
yandan da dünyada sempati toplamayı sürdürüyor. Ve bu düşüncelerini ülkelere tek tek
anlatıp ikna etmek için kapı kapı dolaşıyor.
PEKİ, ÇİN KARŞISINDA BATI NE YAPIYOR
NATO; AB, Arap ülkeleri, Orta Asya ülkelerinde stratejik öneme sahip ülkelerde
Blockchain platformları imzalatıyor. (Örneğin Türkiye’de 2019’da Türkiye Blockchain
platformu kuruldu. Başına Bülent Eczacıbaşı ve Vakıfbank genel müdürü getirildi. 24
Ocak 2019’da Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’a imzalattırıldı. Pekcan imzayı atarken
“Cumhurbaşkanımızın talimatları ile Türkiye Blockchain Platformunu imzalıyorum”
ifadelerini kullandı. Batı, bu imzalar ile bir yandan ülkeleri tam sömürge yaparken, diğer
taraftan da -Çin ülkelerle görüşmeye gittiği zaman- askeri tatbikatlar ve ittifak halindeki
ülkelerin nükleer bombardıman uçakları ile keşif uçakları gönderiyor.
İşte bazıları (Son bir ay içinde)
1- İngiltere’den kalkan 3 nükleer bombardıman uçağı, Baltık ülkeleri ve Kırım üzerinde
keşif yaparak geri döndü.
2- İtalya’dan kalkan nükleer savaş uçağı; Bulgaristan ve Karadeniz üzerinde keşif yaptı.
3- ABD ve İsveç uyruklu 2 bombardıman uçağı Baltık ülkeleri ve Karadeniz’de keşif uçuşu
yaptı.
4- Çanakkale Boğazı’ndan geçen 3 ABD savaş gemisi İstanbul Boğazı’nı geçerek
Karadeniz’e demir attı.
5- Karadeniz’de Romanya önderliğinde NATO deniz tatbikatı yaptı.
6- ABD Güney Kore Pasifik Okyanusu’nda tatbikat yaptı.
7- Fransa Rusya sınırına asker ve tank gönderiyor.
Bu anlatımda görülüyor ki; 3. bir kutup çıkmazsa, Batı ve Doğu arasında ya barışçıl
yollarla ya da savaş yoluyla dünya yeniden kurulacaktır.
DÜYUN-U UMUMİYE’DEN DE AĞIR BLOCKCHAIN
An itibari ile biz bu kutupların neresindeyiz.
İktidar ve muhalefet her ne kadar Doğu’ya yanaşmış görünse de aslında Batı bloğunda yer
almaktadırlar.
22
Neden mi?
1- 2019’da Bülent Eczacıbaşı ve Vakıfbank genel müdürü başkanlığında “Türkiye
Blockchain Platformu” kuruldu. Platformun görevi, Türkiye’deki tüm sermayeyi 40-50 aile
ve yabancı ortaklı şirketler altında toparlamak. Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, 24 Ocak
2019’da bu platformu imzalarken, “Cumhurbaşkanımızın talimatı ile bu platformu
imzalıyorum. Türkiye Blockchain Platformu, yeni ekonominin geçişinde bize köprü görevi
görecek” ifadelerini kullandı.
Bu, Düyun-u Umumiye’den daha da ağır olup, Türk halkı için boyunduruk ve tam
bağımlılık anlamını taşır.
2- Günde en az üç beş kez yinelenen S-400 ağızlardan düşmemekte ve her seferinde
iktidarın değişik yetkilileri “Biz NATO’ya sadık, NATO müttefikiyiz” sözünü tekrarlayarak
NATO’ya bağlılıklarını teyit etmektedir.
NATO’dan ayrılmak gibi bir düşünceleri olmuş olsaydı, sessiz sedasız kamuoyundan
habersiz “Türkiye Blockchain Platformu” kurulmaz, platin ve altın diye adlandırılan 40-50
firma açıklanmazdı.
3- Son ABD ziyaretine giden heyet (AKAR- ALBAYRAK-PEKCAN) sıradan oluşmuş bir
heyet değil, ABD’nin talimatı ile seçilmiş bir heyettir. ABD, bu heyetten yeni asker
yapılanması ve Blockchain ekonomi raporunu talep etmiştir.
AKAR’ın basına yansıyan sözleri ise “NATO çerçevesinde Türkiye-ABD güvenlik
ittifakının tarihi derinliği ve kurumsal gücü, ikili ilişkilerimizin teminatıdır” şeklindedir.
ALBAYRAK, “Türkiye-ABD ekonomik ilişkileri, ikili ilişkilerimizin motoru olmalı,
geleneksel ortaklığımız kadar güçlü olmalıdır” demiştir.
Bu görüşmenin ABD-Çin 9. görüşmesinin arkasından yapılması da tesadüf değildir. Çünkü
bu görüşmenin ertesi günü Kuzey Kore Lideri Kim Jong Un, “ABD ile anlaşma
sağlanmadığı için nükleer denemelere devam edeceğiz” diyerek, Fransa Rus sınırına asker
ve tank gönderme kararı aldı.
4- Yerel seçimlerin hemen ardından mazbatanın verilmesi için beklenen 17 günlük süreç,
ABD ile yapılan pazarlık süreciydi. Heyetin ABD’den döndüğü gün mazbata verildi.
Tayyip Erdoğan’ın “kızgın demiri soğutalım” söylemi ise bu tespiti doğrulamaktadır.
Tipik 1919’u yeniden yaşıyoruz. Bunu bir cümle ile ifade eden Çin Devlet Başkanı Şi
Cinping, Erdoğan’a “Sınırlı gücünle ABD-ÇİN-RUSYA arasında dans etme” demişti.
Erdoğan bugün tıpkı Vahdettin gibi “biri beni kurtarsın” feryatları içinde.
Bu nedenle; biz MAVİ GÜNEŞ’in çocukları, ‘’Bağımsız Cumhuriyet Partisi’’ çatısı
altında; ‘’YA BİR YOL BULUNUR, YA DA BİR YOL AÇILIR’’ sloganıyla Atatürk’ün
izini sürerek, bağımsızlık için yola çıktık.
Tarih kırılıyor, kırılan tarihi halk yeniden yazacak.
Kemalizm bilinmeden hiçbir sorun çözülmez!..
Saflar net!..
Ya İHANET ya da CUMHURİYET!..
Bağımsız Cumhuriyet Partisi
Genel Sekreterliği
Tam Bağımsız Türkiye düsturu ile yola çıkan partimiz 1924 kurucu Anayasamızda belirtildiği şekilde Atatürk’ün uyguladığı gerçek halk iktidarını gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır.